29 Şubat 2016 Pazartesi
Bulgurun faydalarını biliyor musunuz?
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Bu besinlerle kışın da D vitamini depolanabilir
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
28 Şubat 2016 Pazar
Kışa damga vuran 3 virüs hız kesmiyor
Grip bu yıl değişik türleriyle çıkıyor karşımıza. Özellikle son günlerde kıtalar arası bir salgına dönüşebilen influenza A ailesinden H1N1 ve H3N2 ile influenza B virüsü pek çok kişinin ilk kez karşılaştığı hastalıklar oldu. Sağlık Bakanlığı’nın araştırması da Ocak ayında gribe yakalananların sayısında artış olduğunu ortaya koydu. 179 hastadan alınan numunelerde her üç numuneden ikisinin grip olduğu belirlendi. Numunelerin 37’sinde halk arasında domuz gribi olarak bilinen H1N1, 64’ünde H3N2, 7’sinde influenza B virüsü tespit edildi. Pozitiflik seviyesi yüzde 60 olarak kayıtlara geçti. Grip sezonu başlangıcından bu yana 6 bin 681 numunenin yarıdan fazlasında grip pozitifliğine rastlandı. Acıbadem Taksim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Sezen Özkök, influenza virüsünün çok kolay ve hızlı bulaştığını vurgulayarak, bulaştırıcılığın 7 gün boyunca devam ettiğini söylüyor. Dr. Sezen Özkök, kışa damgasını vuran virüsleri anlattı, nedenlerinden belirtilerine, korunma yollarından tedavilerine dek önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
Influenza A (H1N1, H3N2, H5N1) çok kolay ve hızlı bulaşıyor
Üç farklı influenza virüsünden biri olan influenza A; domuz, at, kuş ve deniz memelilerinin yanı sıra insanlarda da hastalık yapıyor. Influenza A’nın H1N1, H3N2, H5N1 gibi alt tipleri bulunuyor. Alışılagelenin dışında yeni bir antijenik yapıya sahip olan ve bu nedenle insanlarda bağışıklığın söz konusu olmadığı H1N1, kısa sürede hızla yayılarak kıtalar arası bir salgına dönüşebiliyor. Özellikle risk grubunda bulunan hastalarda ağır seyreden influenza virüsü çok kolay ve hızlı bulaşıyor. Öksürük ve hapşırık ile etrafa saçılan damlacıkların yanı sıra hasta kişilerin ağız-burun akıntıları ile temas etmiş eşyalar yoluyla bulaşıyor.
Tokalaştıktan sonra elinizi yıkayın!
Örneğin; eline aksıran bir hastanın başka bir kimseyle tokalaşması ve o kimsenin elini ağzına götürmesi temas ile bulaşmanın en iyi örneğini oluşturuyor. Virüs bulaştıktan 1-4 gün sonra duyarlı kişide semptomlar başlıyor. Dr. Sezen Özkök, belirtilerin başlamasından 1 gün öncesi ve 7 gün sonrasına kadar bulaştırıcılığın devam ettiğini belirterek “Hastada ani yükselen yüksek ateş, baş ağrısı, aşırı yorgunluk, halsizlik, öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı, kas ağrıları ve mide şikayetleri (çocuklarda daha yaygın) ile karşımıza çıkabilir” diyor. Hastalık 2 yaşından küçük çocuklar, 65 yaş üzerindekiler, kronik hastalığı olanlar ve bağışıklık sistemi zayıf kişilerde daha ağır seyrediyor. Risk grubu dışındaki kişilerin de üç günden fazla ateş olması halinde mutlaka hastaneye başvurması gerektiğini belirten Dr. Sezen Özkök, ilacın doktor tavsiyesi ile kullanılmasının şart olduğunu söylüyor.
Influenza B ve Influenza C
Influenza B, sadece insanda hastalık yapıyor. Influenza B’nin alt tipi bulunmuyor. Okul çağındaki çocuklarda sık görülen influenza B’nin belirtileri hafif seyrediyor. Influenza C ise domuzlarda ve insanlarda görülüyor. Nezleye yol açıyor.
Grip virüsünden korunmak için bunlara dikkat!
-Tokalaşmak zorunda kalırsanız mutlaka elinizi yıkayın.
-Öpüşme ve sarılmalardan kaçının.
-Ellerinizi sık sık sabunlu su ile yıkayın.
-Kapalı ve hasta kişilerin olduğu ortamlardan uzak durun.
-Zorunlu haller dışında hastalığın görüldüğü bölgelere gitmeyin.
-Hasta kişi ile aynı ortamda bulunursanız tıbbi maske kullanın.
-Bol sebze ve meyve tüketin.
-Bol sıvı almaya özen gösterin.
-Her yıl sonbaharda grip aşısı olun. Ancak Guillain Barre Sendromu geçirenler, yumurta alerjisi olanlar, daha önce aşıya karşı ciddi reeaksiyon geliştirenler ve ciddi hastalık durumu olanlarda aşıdan kaçınılmalı.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Anne adaylarına gribal enfeksiyon uyarısı
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
En duygusal organımız midemiz
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
27 Şubat 2016 Cumartesi
2035'te kanser iki katına çıkacak
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Turpun faydaları saymakla bitmiyor
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Et alamayanlara yumurta önerisi
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
26 Şubat 2016 Cuma
Turpun faydaları saymakla bitmiyor
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
25 Şubat 2016 Perşembe
Akciğer kanserine dikkat!
Akciğer kanserinin görülme sıklığındaki artışın nedenleri arasında ise başta sigara tüketimi olmak üzere, çevre kirliliği ve havadaki kanserojenler yer alıyor. Akciğer kanserine erken tanı konulduğunda tam tedavi başarısı yüzde 85-90 gibi oldukça yüksek bir oranda seyrediyor. Ancak belirtilerin hasta tarafından önemsenmemesi ve hastalığın sinsi seyretmesi nedeniyle akciğer kanserinin fark edilmesi genellikle ileri evrelerde gerçekleşiyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, bu nedenle erken tanı için özellikle sigara içen ve 50 yaş üzerinde olan kişilerin yıllık akciğer tarama programlarına katılmalarını, inatçı öksürük ve balgamda kan görülmesi gibi durumlarda ise zaman kaybetmeden mutlaka bir hekime başvurmalarını öneriyor.
Erkekler arasında en sık görülen kanser türü
Dünyadaki tüm kanserlerin yüzde 12,9’unu akciğer kanseri oluşturuyor. Yeni olgu sayısı ise yıllık 1,8 milyonda seyrediyor. Ülkemizde de her yıl 30-40 bin kişiye yeni tanı konulacağı öngörülüyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, “Kanser türlerine bağlı ölümlerde her 5 kanser hastasından 1’inin akciğer kanseri sebebiyle hayatını kaybettiğine dikkat çekiyor. Akciğer kanserinin görülme sıklığı tüm kanserler arasında erkeklerde ilk sırada, kadınlarda ise ilk 5 içinde yer alıyor. Ülkemizde akciğer kanserinin kadınlarda görülme sıklığı yüz binde 10 iken erkeklerde bu sayı 75’e yükseliyor. Bunun nedeni ise erkeklerde sigara içme oranlarının yüksek olması, endüstriyel işlerde daha fazla çalışmaları ve stres.
Ölümcül hastalığın yüzde 90 sebebi sigara!
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran akciğer kanserine yol açan faktörleri, “Akciğer kanseri oluşumunun yüzde 90’ını sigara oluşturuyor. Bunun yanı sıra akciğer kanserine neden olan faktörler arasında; toprakta bulunan radon gazı, asbest, diğer kimyasallara maruz kalma, yüksek düzeyde hava kirliliği, içilen sudaki yüksek arsenik oranı, akciğere önceden radyasyon tedavisi uygulanması gibi sebepler yer alıyor” şeklinde anlatıyor. Tüm bu faktörlere maruz kalan kişiler ve ailesinde kanser hikayesi olanlar risk altında bulunuyor.
Öksürük ve halsizlik varsa, dikkat
Akciğer kanserinde erken tanının çok önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Reha Baran, bu hastalığın çok tehlikeli olmasını ise şöyle açıklıyor: “Akciğer kanserinin ilk belirtileri arasında yer alan inatçı öksürük ve halsizlik ne yazık ki hastalar tarafından fark edilse de, başka nedenlere bağlı olduğu düşünülerek önemsenmiyor. Özellikle sigara içenler bunun sigaraya bağlı olduğunu düşünerek dikkate almıyor. Bu yüzden hastaya genellikle başka bir nedenle çekilen akciğer grafisi sonrasında tanı konulabiliyor. Oysa her hastalıkta olduğu gibi akciğer kanserlerinde de erken tanı büyük önem taşıyor. Çünkü erken tanı sayesinde ameliyatla tam tedavi sağlanabiliyor”
Yılda 1 kez tarama öneriliyor
Tanı koyma yöntemlerinde, ortalama 30 yıl 1 paket ya da 15 yıl 2 paket sigara içen kişilerde veya son 15 yıl içinde sigarayı bırakmış 55-75 yaş arası kişilerde düşük doz akciğer tomografisi diğer tüm yöntemlerden yüzde 20 daha başarılı oluyor.
Erken tanıda başarı oranı yüzde 90!
Akciğer kanseri tedavisinde, hastalığın hücre tipi, evresi ve hastanın klinik durumunun büyük bir önem taşıdığına dikkat çeken Prof. Dr. Reha Baran, tedavi aşamasıyla ilgili şu bilgileri veriyor: “Hastalığın dört evresi ve bu evrelerin de alt grupları bulunuyor. Evre III-A dediğimiz grup da dahil olmak üzere her hastanın ameliyat şansı bulunuyor. En yüksek hayatta kalma oranları ameliyat olan hastalardır. Evre I denilen erken evrede tedaviyle başarı oranı yüzde 85-90 civarında seyrediyor. Bunun yanı sıra yeni tedavi yöntemleri kapsamında, günümüzde kanserli doku hücrelerindeki genetik değişiklikleri hedef alan ilaçlar geliştiriliyor ve kullanılıyor.”
En önemli korunma yolu sigarayı bırakmak
Önlenebilir bir hastalık olan akciğer kanserinin en önemli nedeni tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı olarak biliniyor. Prof. Dr. Reha Baran, “Bu sebeple sigaraya başlamanın önlenmesi ve içenlerin bıraktırılması hastalıktan korunmanın en önemli faktörü. Bunun yanı sıra radyasyon maruziyetine neden olan akciğer grafisi veya bilgisayarlı tomografi gibi tetkiklerin zorunlu olmadıkça yapılmaması öneriliyor. Asbest, radon ve zararlı gaz ve kimyasallara maruz kalmanın önlenmesi, çevresindeki solunum havasında asbest lifleri bulunan kişilerde profesyonel koruyucu solunum maskeleri kullanılması kanser riskini azaltabiliyor”
Bu belirtiler akciğer kanseri habercisi olabilir
Akciğer kanseri tanısı konulan hastalarda belirtiler tümörün akciğer içindeki yerleşimine, büyüklüğüne, yayılım yerine ve yayılma derecesine bağlı olarak çeşitlilik gösteriyor.
Tümörün göğüs içi yayılımına bağlı belirtiler:
Devamlı yoğun öksürük
Göğüs, omuz ve sırt ağrısı
Balgam miktar ve renginde değişme
Kanlı balgam ve kan tükürme
Nefes darlığı
Ses kısıklığı
Yutma bozukluğu
Boyun ve yüzde şişlik
Göz kapağında düşme
Hışıltılı solunum
Tekrarlayan bronşit veya zatürre atakları
Tümörün göğüs dışı (karaciğer, lenf bezeleri, beyin, böbrek üstü bezleri, vb.) yayılımına bağlı belirtiler:
Baş ağrısı,
Bulantı, kusma
Denge bozukluğu, baygınlık, hafıza kaybı
Cilt altı şişlikler
Kemik veya eklem ağrısı, kemik kırıkları
Genel halsizlik
Kanama, pıhtılaşma bozuklukları
İştah kaybı, açıklanamayan kilo kaybı
Kaşeksi (kas erimesi)
Yorgunluk
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Aromalı latte'lerde kola kadar şeker var
Aromalı ve şuruplu latte, mocha gibi popüler sütlü kahve türlerinde kola kadar şeker bulunduğu belirlendi.
İngiltere'de fazla şeker kullanımına karşı kampanya yürüten bir grup, kafelerde satılan 131 sıcak içeceği inceledi.
Bunlardan üçte birinde, her biri 9 kaşık şeker içeren en az bir teneke kutu Pepsi ya da Coca-Cola kadar şeker olduğu belirlendi.
Action on Sugar adlı grup, bazı sıcak içeceklerde şeker miktarının 20 tatlı kaşığının üzerine çıktığını kaydetti.
İncelenen sıcak içecekler arasında mocha ve latte gibi aromalı kahveler, meyveli sıcak içecekler ve sütlü çikolata hot chocolate'lar da bulunuyor.
Image copyright PAAction on Sugar, üzerinde besin değerini gösteren bir etiket olsaydı, bu içeceklerden yüzde 98'inin yüksek şeker içerdiği için kırmızı etiket alacağını söyledi.
İngiltere Ulusal Sağlık Hizmetleri, 11 yaş ve üzerindekilere günde en fazla 30 gram, ya da 7 tatlı kaşığı şeker almalarını öneriyor.
Action on Sugar'ın araştırmasına göre ise, Starbucks'ın portakal ve tarçınlı sıcak içeceği, 25 tatlı kaşığı şeker içeriyor.
Fast Food zinciri KFC'nin mocha'sı ile Starbucks'ın sıcak çikolatasında 15 kaşık, Caffe Nero'nun Caramelatte'sinde ise 13 kaşık şeker bulundu.
Action on Sugar adına araştırma yapan Kawther Hashim, kahve zincirlerine kullandıkları şeker miktarını azaltmaları, etiketleme işini daha iyi yapmaları ve en büyük boy içecekleri kaldırmaları çağrısında bulundu.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
24 Şubat 2016 Çarşamba
"Günde 3 kestane tüketin"
Kış aylarında akşamların sevilen yiyeceği kestane, sağladığı nostaljik ortamın yanı sıra sağlığa faydalarıyla da dikkati çekiyor. Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülay Koçoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kestanenin kış aylarında bol bulunduğunu ve sevilen bir meyve türü olarak sık tüketildiğini söyledi.
Su oranı düşük olan kestanenin, kalori ve karbonhidrat içeriğinin yüksek olduğunu, bundan dolayı kan şekerini yükseltmediğini ifade eden Koçoğlu, doyuruculuk açısından 3 kestanenin bir dilim ekmekle eşdeğer olduğunu dile getirdi.
"Günde 3 kestane tüketin"
Koçoğlu, kestanenin lif oranı çok yüksek olduğu için birçok hastalığa karşı koruyucu özelliği olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Kanser, kalp, diyabet gibi hastalıklarından korunmada lif oranı yüksek yiyecekler alınması çok önemli. Potasyum içeriği ile dolaşımı ve tansiyonu düzenliyor. Magnezyum da özellikle kemik dokusu için yararlı. Kestanenin sinir sisteminin çalışmasında da olumlu etkileri var. Varis ve hemoroid gibi rahatsızlıkları olanların kestane tüketmesini öneriyoruz. Kestanenin haşlanarak pişirildiğinde kalori oranı düşüyor, kızartıldığında ise kalori oranı yükseliyor ve daha çok enerji veriyor. Bu açıdan günde 3 kestane tüketilmesini öneriyoruz."
AA
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Hangi besin ne zaman tüketilmeli?
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
23 Şubat 2016 Salı
Kış aylarında ara öğünlerde neler tüketmeli?
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
22 Şubat 2016 Pazartesi
En duygusal organımız midemiz
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Diyabete yakalanmamak için bunları yapın!
Diyabetin en büyük nedenlerinden olan insülin direnci, kalp ve damar yolu hastalıkları, obezite ile hipertansiyon hastalıklarının temelini oluşturuyor. Yaşam kalitesini bozan bu hastalık hakkında bilgiler veren İzmir Üniversitesi Hastanesi Dahiliye Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ziya Ömer, diyabetin ortaya çıkışını anlattı. Ziya Ömer, "Besinlerle aldığımız şekerin hücrelerde enerji olarak kullanılabilmesi için insüline ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak kötü beslenme alışkanlığı ve hareketsiz yaşam gibi faktörler insülinin glikozu hücre içine sokma görevi engellenmekte bu nedenle pankreastan daha fazla insülin salgılanmaktadır. Böylece kandaki şeker miktarı yükselmeye başlıyor ve diyabet ortaya çıkıyor" dedi.
Pankreastan salgılanan fazla insülinin kalp hastalıklarına neden olduğunu ifade eden Yrd. Doç.Dr. Ziya Ömer, "İnsülin direnci kalp damarlarından ciddi sorunlar ortaya çıkarıyor. Bu hastalığa sahip kişilerin kalp hastalığına yakalanma riski daha da artıyor. Dünyada en fazla ölümün kalp hastalıklarından olduğu düşünülürse, bu hastalığın ciddiyetini daha da anlayabiliriz. Özellikle bayanlarda daha sık görülen bu hastalık özellikle 40-60 yaş arasında ortaya çıkıyor. Kötü beslenen gençlerde de insülin direncine rastlayabiliyoruz” diye konuştu.
KİŞİ TATLIYA YÖNELİYOR
İzmir Üniversitesi Hastanesi Dahiliye Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ziya Ömer, şöyle devam etti:
"İnsülin, glikozu hücrenin içerisine sokarak etki eder. Hücre düzeyinde karaciğerde, kaslarda ve dokularda hücre düzeyinde insüline yeterince duyarlılık olmadığı için glikoz hücrenin içerisine giremez. Bu nedenle salgılanan insülin oranı artar. Ancak bu kez de yüksek insülin ortaya çıkar. Bu durum kişiyi acıktırır, karbonhidratlı ve şekerli gıdalar yeme hissi oluşturur. Bunun sonucunda kilo sorunları ve tedavi edilmemesi halinde obezite ortaya çıkar".
Dr. Ziya Ömer, kişilerin kilo vererek insülün direncini kırabileceğini ifade ederek, "Hastaların sağlığına kavuşabilmesi için beslenme programı hazırlanarak zayıflatılması gerekir. İnsülin direncine sahip kişiler düzenli spor yapmayı alışkanlık haline getirmelidir. Kişilerin kilo vererek insülin direncini kırması mümkün. Bunun dışında ilaç tedavisi de uygulanabilmektedir" şeklinde konuştu.
21 Şubat 2016 Pazar
"Günde 3 kestane tüketin"
Kış aylarında akşamların sevilen yiyeceği kestane, sağladığı nostaljik ortamın yanı sıra sağlığa faydalarıyla da dikkati çekiyor. Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülay Koçoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kestanenin kış aylarında bol bulunduğunu ve sevilen bir meyve türü olarak sık tüketildiğini söyledi.
Su oranı düşük olan kestanenin, kalori ve karbonhidrat içeriğinin yüksek olduğunu, bundan dolayı kan şekerini yükseltmediğini ifade eden Koçoğlu, doyuruculuk açısından 3 kestanenin bir dilim ekmekle eşdeğer olduğunu dile getirdi.
"Günde 3 kestane tüketin"
Koçoğlu, kestanenin lif oranı çok yüksek olduğu için birçok hastalığa karşı koruyucu özelliği olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Kanser, kalp, diyabet gibi hastalıklarından korunmada lif oranı yüksek yiyecekler alınması çok önemli. Potasyum içeriği ile dolaşımı ve tansiyonu düzenliyor. Magnezyum da özellikle kemik dokusu için yararlı. Kestanenin sinir sisteminin çalışmasında da olumlu etkileri var. Varis ve hemoroid gibi rahatsızlıkları olanların kestane tüketmesini öneriyoruz. Kestanenin haşlanarak pişirildiğinde kalori oranı düşüyor, kızartıldığında ise kalori oranı yükseliyor ve daha çok enerji veriyor. Bu açıdan günde 3 kestane tüketilmesini öneriyoruz."
AA
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Bilinçsiz kullanılan kontrol hapı tehlikeli !!
Op.Dr. Ali Öner Erdoğdu, “Doğum kontrol hapları estrojen ve progesteron içeren, yüksek etkinlik ve az yan etkileri nedeniyle 1960 yılından beri günümüze kadar sıkça kullanılmış ve hala kullanılmakta olan en güvenilir doğum kontrol yöntemlerinin başında gelir. İçerdikleri estrojen-progesteron hormonları ile vücutta yumurtalıkların çalışmasına engel olurlar ve bu sayede istenmeyen gebelikleri de önlerler. İlaç bırakıldığında doğurganlık hızla geri döner bu nedenle de doğum kontrolünde tercih sebebidirler.” diye konuştu.
Op.Dr. Ali Öner Erdoğdu, ilaçların bazı kişilerde şiddetli baş ağrısı yapabileceği ve migreni olanlarda da tetikleyici etkiler doğurabildiğini belirterek şöyle konuştu:
“Doğum kontrol hapları etkin oldukları için seçilseler de yine de korunmak isteyen bayanların bu ilacı uzmana danışarak almaları büyük önem taşır. Çünkü ilaçlar bazı kişilerde şiddetli baş ağrısı yapabilir, migreni olanlarda da tetikleyici etkileri doğurabilir. Ailesinde meme kanseri ve geçmiş hikayelerinde derin ven trombozu olanlarda doğum kontrol hapının kullanılması ölümcül sonuçlara neden olabilir. Yine 35 yaş üstü ve sigara içen,ağır karaciğer hastalığı olan bayanlarda da kötü sonuçlara sebebiyet verebilir. Bunların dışında özellikle penisilin grubu gibi daha pek çok antibiyotik doğum kontrol haplarının etkinliğini azaltarak gebeliğe neden olabilir. Bir hastalıktan ötürü bu tür antibiyotikler kullanıldıkça aynı anda ek bir korunma yöntemi de uygulanmalıdır. Yine de yüksek etkinlik, az yan etki, adet düzensizliği ve sancılarına iyi gelmesi günümüzde olduğu gibi ileri ki dönemlerde de doğum kontrol haplarını ilk seçenek olarak kullanmak kaçınılmaz olacaktır. Tüm bu sebeplerden dolayı faydalı olduğu tartışmasız olsa da siz siz olun bir uzmana danışmadan aklınıza göre bu ilaçları sakın kullanmayın. Çünkü değişik hormonlar içeren ve değişik dozlardaki doğum kontrol haplarından kişiye en uygununu seçerek vermek son derece önemlidir. Örneğin arkadaşınızın kullandığı gebelik önleyici hap sizin için uygun olmayabilir.”
Naftalinin bilinçsiz kullanımında kanser riski
Kolaylı, yaptığı açıklamada, maden kömürünün birtakım işlemlerden geçirilmesi sonucu elde edilen naftalinin insan sağlığı açısından tehlike oluşturabildiğini belirtti. Naftalinin özellikle Karadeniz Bölgesi'nde sık kullanıldığına dikkati çeken Kolaylı, nemli ortamlarda saklanan battaniye, giysi, halı, yorgan gibi eşyaların küf ve haşereden korumak amacıyla naftalinlendiğini kaydetti.
Özünde masum gibi görünen naftalinin hayati önem taşıyan hastalıklara yol açabileceğini vurgulayan Kolaylı, şöyle devam etti:
"Naftalin kullanımı tüketicilerin gözünde masum görünüyor. Oysa naftalin kullanılarak saklanan giysiler ve eşyaların bulunduğu dolaplar son derece tehlike arz etmekte. İnsanlar, naftalinin buharlaşması sonucu ortaya çıkan kimyasalı bulundukları ortamda her an solunum yoluyla vücuduna alabilir. Naftalin kokusu sinen giysilerden zehirli maddeyi uzaklaştırmak da çok zor. Ayrıca naftalinin kullanım alanı oldukça geniş. Bu kimyasalın mutfak ve banyo lavabolarında granüller halinde koku giderici olarak kullanılması da risk oluşturmaktadır."
"Kanser hücresinin oluşturulmasında 'ajan' olarak kullanılıyor"
Prof. Dr. Kolaylı, deney hayvanlarında kanser hücresinin oluşturulmasında naftalinin "ajan" olarak kullanıldığını ifade etti.
Birçok Avrupa ülkesinde naftalinin yasaklı ürünler listesinde yer aldığının altını çizen Kolaylı, "Türkiye'de ise naftalin kullanımı yoğun şekilde devam etmekte. Riskler göz ardı edilmektedir. Naftalinin salgıladığı kimyasala uzun süre maruz kalınması durumunda akciğer ve gırtlak kanseri riski artmaktadır. Dolayısıyla bu ürünün zararlarından korunmak, sağlık adına doğru bir yaklaşım olacaktır" değerlendirmesinde bulundu.
Kolaylı, naftalinin dışında birçok kimyasalın bilinçsizce tüketildiğini, bu ürünlerin özellikle küçük yaştaki çocukların temas edemeyeceği şekilde muhafaza edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
AA
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Kış aylarında ara öğünlerde neler tüketmeli?
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Kansere 'devrim niteliğinde' tedavi yöntemi
ABD'de bilim insanları, genetiği değiştirilmiş bağışıklık hücrelerini kullanmaya dayalı olan bir yöntemle kanser tedavisinde devrim yaratabilecek bir gelişmeye imza attıklarını açıkladılar.
Yayılan tümörleri yok etmek için vücudun kendi bağışıklık hücrelerini kullanan tedavi, etkisi uzun süren bir aşı gibi kanserin tekrarlanmasını da önlüyor.
Washington'da Amerikan Bilimin İlerlemesi Derneği toplantısında sunulan araştırmaların sonuçları 'olağanüstü' diye nitelendi.
Araştırma kapsamında, beş aydan fazla yaşaması beklenmeyen ölümcül kan kanseri hastalarına uygulanan tedavi, hastaların yüzde 90'ından fazlasının tamamen iyileşmesini sağladı.
18 ay boyunca süren kontrollerde de hastalığın tekrarlamadığı görüldü. Bunun için laboratuarda hastaların kendi vücutlarından alınan T hücrelerinin genetiği değiştirilerek, tümörleri tanımaları ve yok etmeleri sağlandı.
Bu yöntemin üzerinde denendiği 35 akut lenfoblastik lösemi (ALL) hastasının yüzde 90'ından fazlası tamamen iyileşti.
Hodgkin dışı lenfoma veya kronik lenfositik lösemi (KLL) hastası olan 40 kişi üzerinde yapılan iki ayrı klinik denemede de hastaların yüzde 80'inden fazlası tedaviye cevap verdi. Bunların yaklaşık yarısında 18 aya kadar tam iyileşme görüldü.
İhtiyat çağrısı
Amerikan Bilimin İlerlemesi Derneği toplantısında sadece özetleri tartışılan araştırmaların ayrıntıları bu yıl içinde yayımlanacak. Ancak uzmanlar, bunların T hücreleri tedavisinin ilk denemeleri olduğunu belirterek ihtiyat çağrısında bulunuyor ve her hastanın tedaviye cevap vermediğini belirtiyorlar.
Bazı hastaların tedaviye karşı toksik yan etkiler geliştirdiği ve öldüğü belirtiliyor. Diğer tedavi yöntemlerinin hiçbirinin etkili olmadığı bazı hastaların ise şimdiye kadar hiç görülmeyen bir düzeyde iyileştiği kaydediliyor.
Bilim insanları, T hücresi tedavisi için önlerinde kat edilmesi gereken uzun bir mesafe olduğunu, ancak ilk sonuçların kanser tedavisinde paradigma değişikliğine gitmeye neden olacak kadar başarılı olduğunu söylüyorlar.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Depresyon iş hayatını da olumsuz etkiliyor!
Depresyonun çökkün ruh hali, ilgi ve zevk almada oldukça azalma ile tehlike sinyalleri veren duygusal, zihinsel, davranışsal bazı belirtilerle kendini gösteren ve bedenimize de yansıyabilen bir durum olduğunu kaydeden Psikolog Sinem Gül Şahin, “Günlük hayattaki olası duygusal dalgalanmaları, iniş çıkışları depresyon olarak etiketlemek doğru değildir. Bu ruh halini depresyon olarak tanımlamak için süregelen belirtilerin en az 15 gündür var olması gerekmektedir. Depresyon ciddiye alınması gereken bir durumdur.
İnsanın temel günlük faaliyetlerinden başlayarak iş hayatına kadar geniş bir yelpazeyi etkiler. Kişinin ruh sağlığındaki rahatsızlıklar, özellikle depresyon, iş yaşamındaki verimi azaltan faktörler arasında en ön sıralarda görülmektedir. Bu konuda özellikle ABD'de yapılan sayısız araştırma var. Maalesef ülkemizde kişinin ruh sağlığı iyi olduğu sürece iş hayatındaki başarıların hem bireysel hem kurumsal çapta artacağı hala yönetimsel ve çalışan kesim tarafından göz ardı edilmekte. Yapılabilecek en büyük yanlış nasılsa bir süre sonra kendiliğinden geçer deyip durumu ertelemek. Kişi kendinde depresyon belirtilerinin bir süredir var olduğunu sezinlediği zaman hemen bir uzmana başvurmalı. Ne kadar gecikirse durum o kadar ciddileşiyor, kişinin sağlığıyla birlikte otomatik olarak iş yaşantısı da olumsuz etkileniyor” diye konuştu.
Depresyonun ciddiye alınması gereken bir durum olduğunu ifade eden Şahin, “Depresyonla savaşan kişinin iş hayatına adapte olması için öncelikle odak noktasını iş hayatından kendine çevirmesi gerekiyor. Kendini es geçip iş stresleriyle uğraşması adaptasyonu zorlaştıracaktır. Kişi önce mercek altına kendisini almalı. Sağlıklı ve mutlu olmazsanız iş yaşamına adapte olamazsınız. Gün içerisinde size nelerin iyi gelebileceğini düşünüp onları yapmaya çalışın. Kendinize karşı sabırsız olmayın, tekrar eski performansınıza ulaşabilmek için kendinize biraz zaman tanıyın. Bu süreçte sporunuzu yapın, eğlendiğiniz aktivitelere gitmeye çalışın, iş yaşamıyla ilgili sizi zorlamayacak planlar yapın, riskli kararlar almaktan uzak durun, pozitif düşünmeye çalışıp durumunuzla ilgili iş çevrenizdeki gerekli kişilere bilgi verin. Böylece bu sıkıntılı dönemde dıştan gelen zorlamaları önleme imkanınız doğacaktır” dedi.
20 Şubat 2016 Cumartesi
Hangi rahatsızlıkların nedeni tiroid bezi olabilir?
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Depresyon iş hayatını da olumsuz etkiliyor!
Depresyonun çökkün ruh hali, ilgi ve zevk almada oldukça azalma ile tehlike sinyalleri veren duygusal, zihinsel, davranışsal bazı belirtilerle kendini gösteren ve bedenimize de yansıyabilen bir durum olduğunu kaydeden Psikolog Sinem Gül Şahin, “Günlük hayattaki olası duygusal dalgalanmaları, iniş çıkışları depresyon olarak etiketlemek doğru değildir. Bu ruh halini depresyon olarak tanımlamak için süregelen belirtilerin en az 15 gündür var olması gerekmektedir. Depresyon ciddiye alınması gereken bir durumdur.
İnsanın temel günlük faaliyetlerinden başlayarak iş hayatına kadar geniş bir yelpazeyi etkiler. Kişinin ruh sağlığındaki rahatsızlıklar, özellikle depresyon, iş yaşamındaki verimi azaltan faktörler arasında en ön sıralarda görülmektedir. Bu konuda özellikle ABD'de yapılan sayısız araştırma var. Maalesef ülkemizde kişinin ruh sağlığı iyi olduğu sürece iş hayatındaki başarıların hem bireysel hem kurumsal çapta artacağı hala yönetimsel ve çalışan kesim tarafından göz ardı edilmekte. Yapılabilecek en büyük yanlış nasılsa bir süre sonra kendiliğinden geçer deyip durumu ertelemek. Kişi kendinde depresyon belirtilerinin bir süredir var olduğunu sezinlediği zaman hemen bir uzmana başvurmalı. Ne kadar gecikirse durum o kadar ciddileşiyor, kişinin sağlığıyla birlikte otomatik olarak iş yaşantısı da olumsuz etkileniyor” diye konuştu.
Depresyonun ciddiye alınması gereken bir durum olduğunu ifade eden Şahin, “Depresyonla savaşan kişinin iş hayatına adapte olması için öncelikle odak noktasını iş hayatından kendine çevirmesi gerekiyor. Kendini es geçip iş stresleriyle uğraşması adaptasyonu zorlaştıracaktır. Kişi önce mercek altına kendisini almalı. Sağlıklı ve mutlu olmazsanız iş yaşamına adapte olamazsınız. Gün içerisinde size nelerin iyi gelebileceğini düşünüp onları yapmaya çalışın. Kendinize karşı sabırsız olmayın, tekrar eski performansınıza ulaşabilmek için kendinize biraz zaman tanıyın. Bu süreçte sporunuzu yapın, eğlendiğiniz aktivitelere gitmeye çalışın, iş yaşamıyla ilgili sizi zorlamayacak planlar yapın, riskli kararlar almaktan uzak durun, pozitif düşünmeye çalışıp durumunuzla ilgili iş çevrenizdeki gerekli kişilere bilgi verin. Böylece bu sıkıntılı dönemde dıştan gelen zorlamaları önleme imkanınız doğacaktır” dedi.
Diyabete yakalanmamak için bunları yapın!
Diyabetin en büyük nedenlerinden olan insülin direnci, kalp ve damar yolu hastalıkları, obezite ile hipertansiyon hastalıklarının temelini oluşturuyor. Yaşam kalitesini bozan bu hastalık hakkında bilgiler veren İzmir Üniversitesi Hastanesi Dahiliye Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ziya Ömer, diyabetin ortaya çıkışını anlattı. Ziya Ömer, "Besinlerle aldığımız şekerin hücrelerde enerji olarak kullanılabilmesi için insüline ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak kötü beslenme alışkanlığı ve hareketsiz yaşam gibi faktörler insülinin glikozu hücre içine sokma görevi engellenmekte bu nedenle pankreastan daha fazla insülin salgılanmaktadır. Böylece kandaki şeker miktarı yükselmeye başlıyor ve diyabet ortaya çıkıyor" dedi.
Pankreastan salgılanan fazla insülinin kalp hastalıklarına neden olduğunu ifade eden Yrd. Doç.Dr. Ziya Ömer, "İnsülin direnci kalp damarlarından ciddi sorunlar ortaya çıkarıyor. Bu hastalığa sahip kişilerin kalp hastalığına yakalanma riski daha da artıyor. Dünyada en fazla ölümün kalp hastalıklarından olduğu düşünülürse, bu hastalığın ciddiyetini daha da anlayabiliriz. Özellikle bayanlarda daha sık görülen bu hastalık özellikle 40-60 yaş arasında ortaya çıkıyor. Kötü beslenen gençlerde de insülin direncine rastlayabiliyoruz” diye konuştu.
KİŞİ TATLIYA YÖNELİYOR
İzmir Üniversitesi Hastanesi Dahiliye Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ziya Ömer, şöyle devam etti:
"İnsülin, glikozu hücrenin içerisine sokarak etki eder. Hücre düzeyinde karaciğerde, kaslarda ve dokularda hücre düzeyinde insüline yeterince duyarlılık olmadığı için glikoz hücrenin içerisine giremez. Bu nedenle salgılanan insülin oranı artar. Ancak bu kez de yüksek insülin ortaya çıkar. Bu durum kişiyi acıktırır, karbonhidratlı ve şekerli gıdalar yeme hissi oluşturur. Bunun sonucunda kilo sorunları ve tedavi edilmemesi halinde obezite ortaya çıkar".
Dr. Ziya Ömer, kişilerin kilo vererek insülün direncini kırabileceğini ifade ederek, "Hastaların sağlığına kavuşabilmesi için beslenme programı hazırlanarak zayıflatılması gerekir. İnsülin direncine sahip kişiler düzenli spor yapmayı alışkanlık haline getirmelidir. Kişilerin kilo vererek insülin direncini kırması mümkün. Bunun dışında ilaç tedavisi de uygulanabilmektedir" şeklinde konuştu.
19 Şubat 2016 Cuma
Diyabete yakalanmamak için bunları yapın!
Diyabetin en büyük nedenlerinden olan insülin direnci, kalp ve damar yolu hastalıkları, obezite ile hipertansiyon hastalıklarının temelini oluşturuyor. Yaşam kalitesini bozan bu hastalık hakkında bilgiler veren İzmir Üniversitesi Hastanesi Dahiliye Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ziya Ömer, diyabetin ortaya çıkışını anlattı. Ziya Ömer, "Besinlerle aldığımız şekerin hücrelerde enerji olarak kullanılabilmesi için insüline ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak kötü beslenme alışkanlığı ve hareketsiz yaşam gibi faktörler insülinin glikozu hücre içine sokma görevi engellenmekte bu nedenle pankreastan daha fazla insülin salgılanmaktadır. Böylece kandaki şeker miktarı yükselmeye başlıyor ve diyabet ortaya çıkıyor" dedi.
Pankreastan salgılanan fazla insülinin kalp hastalıklarına neden olduğunu ifade eden Yrd. Doç.Dr. Ziya Ömer, "İnsülin direnci kalp damarlarından ciddi sorunlar ortaya çıkarıyor. Bu hastalığa sahip kişilerin kalp hastalığına yakalanma riski daha da artıyor. Dünyada en fazla ölümün kalp hastalıklarından olduğu düşünülürse, bu hastalığın ciddiyetini daha da anlayabiliriz. Özellikle bayanlarda daha sık görülen bu hastalık özellikle 40-60 yaş arasında ortaya çıkıyor. Kötü beslenen gençlerde de insülin direncine rastlayabiliyoruz” diye konuştu.
KİŞİ TATLIYA YÖNELİYOR
İzmir Üniversitesi Hastanesi Dahiliye Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ziya Ömer, şöyle devam etti:
"İnsülin, glikozu hücrenin içerisine sokarak etki eder. Hücre düzeyinde karaciğerde, kaslarda ve dokularda hücre düzeyinde insüline yeterince duyarlılık olmadığı için glikoz hücrenin içerisine giremez. Bu nedenle salgılanan insülin oranı artar. Ancak bu kez de yüksek insülin ortaya çıkar. Bu durum kişiyi acıktırır, karbonhidratlı ve şekerli gıdalar yeme hissi oluşturur. Bunun sonucunda kilo sorunları ve tedavi edilmemesi halinde obezite ortaya çıkar".
Dr. Ziya Ömer, kişilerin kilo vererek insülün direncini kırabileceğini ifade ederek, "Hastaların sağlığına kavuşabilmesi için beslenme programı hazırlanarak zayıflatılması gerekir. İnsülin direncine sahip kişiler düzenli spor yapmayı alışkanlık haline getirmelidir. Kişilerin kilo vererek insülin direncini kırması mümkün. Bunun dışında ilaç tedavisi de uygulanabilmektedir" şeklinde konuştu.
Depresyon iş hayatını da olumsuz etkiliyor!
Depresyonun çökkün ruh hali, ilgi ve zevk almada oldukça azalma ile tehlike sinyalleri veren duygusal, zihinsel, davranışsal bazı belirtilerle kendini gösteren ve bedenimize de yansıyabilen bir durum olduğunu kaydeden Psikolog Sinem Gül Şahin, “Günlük hayattaki olası duygusal dalgalanmaları, iniş çıkışları depresyon olarak etiketlemek doğru değildir. Bu ruh halini depresyon olarak tanımlamak için süregelen belirtilerin en az 15 gündür var olması gerekmektedir. Depresyon ciddiye alınması gereken bir durumdur.
İnsanın temel günlük faaliyetlerinden başlayarak iş hayatına kadar geniş bir yelpazeyi etkiler. Kişinin ruh sağlığındaki rahatsızlıklar, özellikle depresyon, iş yaşamındaki verimi azaltan faktörler arasında en ön sıralarda görülmektedir. Bu konuda özellikle ABD'de yapılan sayısız araştırma var. Maalesef ülkemizde kişinin ruh sağlığı iyi olduğu sürece iş hayatındaki başarıların hem bireysel hem kurumsal çapta artacağı hala yönetimsel ve çalışan kesim tarafından göz ardı edilmekte. Yapılabilecek en büyük yanlış nasılsa bir süre sonra kendiliğinden geçer deyip durumu ertelemek. Kişi kendinde depresyon belirtilerinin bir süredir var olduğunu sezinlediği zaman hemen bir uzmana başvurmalı. Ne kadar gecikirse durum o kadar ciddileşiyor, kişinin sağlığıyla birlikte otomatik olarak iş yaşantısı da olumsuz etkileniyor” diye konuştu.
Depresyonun ciddiye alınması gereken bir durum olduğunu ifade eden Şahin, “Depresyonla savaşan kişinin iş hayatına adapte olması için öncelikle odak noktasını iş hayatından kendine çevirmesi gerekiyor. Kendini es geçip iş stresleriyle uğraşması adaptasyonu zorlaştıracaktır. Kişi önce mercek altına kendisini almalı. Sağlıklı ve mutlu olmazsanız iş yaşamına adapte olamazsınız. Gün içerisinde size nelerin iyi gelebileceğini düşünüp onları yapmaya çalışın. Kendinize karşı sabırsız olmayın, tekrar eski performansınıza ulaşabilmek için kendinize biraz zaman tanıyın. Bu süreçte sporunuzu yapın, eğlendiğiniz aktivitelere gitmeye çalışın, iş yaşamıyla ilgili sizi zorlamayacak planlar yapın, riskli kararlar almaktan uzak durun, pozitif düşünmeye çalışıp durumunuzla ilgili iş çevrenizdeki gerekli kişilere bilgi verin. Böylece bu sıkıntılı dönemde dıştan gelen zorlamaları önleme imkanınız doğacaktır” dedi.
Depresyon iş hayatını da olumsuz etkiliyor!
Depresyonun çökkün ruh hali, ilgi ve zevk almada oldukça azalma ile tehlike sinyalleri veren duygusal, zihinsel, davranışsal bazı belirtilerle kendini gösteren ve bedenimize de yansıyabilen bir durum olduğunu kaydeden Psikolog Sinem Gül Şahin, “Günlük hayattaki olası duygusal dalgalanmaları, iniş çıkışları depresyon olarak etiketlemek doğru değildir. Bu ruh halini depresyon olarak tanımlamak için süregelen belirtilerin en az 15 gündür var olması gerekmektedir. Depresyon ciddiye alınması gereken bir durumdur.
İnsanın temel günlük faaliyetlerinden başlayarak iş hayatına kadar geniş bir yelpazeyi etkiler. Kişinin ruh sağlığındaki rahatsızlıklar, özellikle depresyon, iş yaşamındaki verimi azaltan faktörler arasında en ön sıralarda görülmektedir. Bu konuda özellikle ABD'de yapılan sayısız araştırma var. Maalesef ülkemizde kişinin ruh sağlığı iyi olduğu sürece iş hayatındaki başarıların hem bireysel hem kurumsal çapta artacağı hala yönetimsel ve çalışan kesim tarafından göz ardı edilmekte. Yapılabilecek en büyük yanlış nasılsa bir süre sonra kendiliğinden geçer deyip durumu ertelemek. Kişi kendinde depresyon belirtilerinin bir süredir var olduğunu sezinlediği zaman hemen bir uzmana başvurmalı. Ne kadar gecikirse durum o kadar ciddileşiyor, kişinin sağlığıyla birlikte otomatik olarak iş yaşantısı da olumsuz etkileniyor” diye konuştu.
Depresyonun ciddiye alınması gereken bir durum olduğunu ifade eden Şahin, “Depresyonla savaşan kişinin iş hayatına adapte olması için öncelikle odak noktasını iş hayatından kendine çevirmesi gerekiyor. Kendini es geçip iş stresleriyle uğraşması adaptasyonu zorlaştıracaktır. Kişi önce mercek altına kendisini almalı. Sağlıklı ve mutlu olmazsanız iş yaşamına adapte olamazsınız. Gün içerisinde size nelerin iyi gelebileceğini düşünüp onları yapmaya çalışın. Kendinize karşı sabırsız olmayın, tekrar eski performansınıza ulaşabilmek için kendinize biraz zaman tanıyın. Bu süreçte sporunuzu yapın, eğlendiğiniz aktivitelere gitmeye çalışın, iş yaşamıyla ilgili sizi zorlamayacak planlar yapın, riskli kararlar almaktan uzak durun, pozitif düşünmeye çalışıp durumunuzla ilgili iş çevrenizdeki gerekli kişilere bilgi verin. Böylece bu sıkıntılı dönemde dıştan gelen zorlamaları önleme imkanınız doğacaktır” dedi.
16 Şubat 2016 Salı
"Yılda 12 bin bebek kalp hastası olarak doğuyor"
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Kalp krizinde orta yaş ölüm için daha riskli!
Kalp krizini “kalp kasının bir bölümünün o bölgeye yetersiz kan akışından dolayı ölmesi” olarak tanımlayan Kılıç sözlerini şöyle sürdürdü: “Sebep hemen daima kalbi besleyen damarlardan birinin veya bir kaçının tıkanmasıdır. Kalp damarlarını tıkayan kan pıhtısıdır. Damar daralması ve kan pıhtısının esas nedeni ise ateroskleroz dediğimiz damar sertleşmesidir. Kalp damarının duvarının içindeki aterosklerotik plaklar bazen çatlar ve bu da pıhtı oluşumunu tetikler.”
KALP KRİZİNİN ZAMANI YOK
Kalp krizinin tüm dünyada en sık ölüm sebeplerinden birisi olduğu bilgisini veren Kılıç yaşlılarda daha fazla rastlansa da orta yaşlarda ansızın ölüm için daha riskli olduğunu söyledi. Kalp krizinin zamanının olmadığını belirten Kılıç, “Ancak, sabah saatlerini, kış ve yaz mevsimini, ağır stress ve üzüntü zamanlarının sevdiğini biliyoruz” ifadelerini kullandı.
BELİRTİLERİ
Kalp krizinin belirtisinin göğüs ağrısı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Harun Kılıç “Önemsiz demeyelim. Geçer demeyelim. Göğüs ağrısı, terleme ve göğüste baskı varsa aksi ispat edilene kadar kalp krizi gibi önlem alalım. Hemen 112’yi arayalım veya en yakın acil servise gidelim. Göğüs ağrısı sonrası her saat, her dakika geriye sayan ama ne zaman patlayacağını bilmediğimiz bir saatli bomba gibidir. Bir saat önce önümüzde göğüs ağrım var diyen arkadaşımız veya sevdiğimiz birisi gözümüzün önünde ölebilir” diye konuştu.
ERKEN MÜDAHALE
Kalp krizinde erken müdahalenin hayat kurtardığını vurgulayan Kılıç, “Kalp krizinde vakit çok önemlidir. Ölümlerin yarısı kalp krizi başladıktan sonraki ilk saat içinde ortaya çıkar. Bu sebeple kalp krizi acil bir durumdur. Hastaneye yatmayı ve yoğun bakımı gerektirir. Vakit kalp kası ve yaşam demektir. Zaman geçtikçe yaşamı yitirme ihtimali artacak ve harap olan kalp kası miktarı artacaktır. Harap olan kalp kasının telafisi yoktur. Kalp krizinin ilerlemesini durdurmak, kalp hasarını en az düzeyde tutmak için hastanın bir an önce hastaneye yetiştirilmesi gerekmektedir. Erken teşhis, erken hastaneye ulaşmak, erken ve doğru müdahale hayat kurtaran zincirdir” şeklinde konuştu.
BİLAL BİLİR
Artık pudinglerde kullanılmayacak
Türk Gıda Kodeksi̇ Aroma Veri̇ci̇ler ve Aroma Verme Özelli̇ği̇ Taşıyan Gıda Bi̇leşenleri̇ Yönetmeli̇ği̇nde Deği̇şi̇kli̇k Yapılmasına Dai̇r Yönetmeli̇ği, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Buna göre, bazı puding, et ürünleri, alkollü ve alkolsüz içkilerde aroma verici olarak kullanılan "p-Mentha-1,,,, 8-dien-7-al" maddesinin gıdalarda kullanımını yasakladı.
Bu maddenin ithalatı ve bu maddeyi içeren bir gıdanın ithalatına izin verilmeyecek.
Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesinin verilerine göre, hayvanlarda yapılan deneylerde, söz konusu maddelerin, DNA'ya zarar verdiği tespit edildi.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
'Zika ile mikrosefali arasında güçlü bağ var'
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
15 Şubat 2016 Pazartesi
Uyku problemine çözüm!
Gebze Medical Park Hastanesinden Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, "Metabolizmanın çalışması gıda alımına bağlı olduğu gibi, sağlık açısından önemli bir yeri olan uykunun da alınan gıdaların niteliğiyle ilişkisi var. Kan basıncını ve nabzı düşüren kimi gıdalar metabolizmayı yavaşlatarak uykuya yardımcı olurken, bazıları ise metabolizma ve beyin aktivitesini artırarak uykuyu zorlaştırıcı etkiye sahiptir" dedi.
Yapılan bazı çalışmaların, beyinde serotonin sentezini uyaran triptofan isimli bir aminoasidin ve yüksek seyreden melatoninin düzeylerinin uykunun kaliteli, dinlendirici, rahat olmasına neden olduğunu açıkça belirttiğini anlatan Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, "Doğada melatonin içeren besin sayısı az iken triptofan hemen hemen birçok hayvansal ve bitkisel besinde bulunmakla birlikte kaliteli uyku için belirli miktarlarda alınması faydalıdır" dedi.
Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, süt, ceviz, muz, ahududu ve yulafın düzenli olarak gün içerisinde ve yatmaya yakın yemenin, beyinde seratonin düzeyini arttırarak melatonin içerdikleri için rahatlamaya yardımcı olabileceğini belirterek şunları söyledi:
"Süt özellikle kaliteli protein içeriği ve triptofan aminoasidinden zengin olması uyumaya yardımcı olmaktadır. Uyumadan önce ılık içilen sütün triptofan içeriği daha yüksek olacağından sizi hızla uykuya dalma pozisyonuna geçirebilecektir. Doğal melatonin kaynağı olan ceviz yine uyku için size yardımcı olabilir. Akşam yemeğinden sonra 1 çay bardağı kadar yemek yeterlidir. Muz serotonin ve melatonin hormonlarının salınımlarını artırmasının yanı sıra içerdiği magnezyum ve potasyum ile kasların gevşeyip, rahatlamasını sağlar. Çok nadir bir dönemde tazesini yakalayabildiğimiz ahududuyu taze veya dondurulmuş olarak tüketebilirsiniz. Akşam yatmadan önce 1 kase ahududu sizi yatıştıracak ve uykuya hazırlayacaktır. Kaliteli bir uyku için önemli olan kalsiyum ve magnezyum mineralini içeren yulaf, aynı zamanda içerdiği melatonin hormonu sayesinde kaliteli bir uyku ile vücudun yenilenmesini sağlar."