29 Nisan 2016 Cuma

20’li yaşlarda botoks yapılmalı mı?

Son güncelleme: 22 Nisan 2016 16:20 Bu haber 0 kez okundu

Oysaki bu görüntülerin arasında size doğal gelen, botokslu olduğu hiç anlaşılmayan görüntüler de var. Siz sadece yanlış uygulanan kötü örneklerin farkındasınız. Doğru uygulamaların farkında bile değilsiniz.

Botulinum toksini kısaca botoks, günümüzdeki en popüler estetik operasyonları arasındadır. 1997 yılından beri giderek artan oranlarda tüm dünyada başarıyla uygulanıyor. Son yıllarda 30 yaşın altındakiler arasında da kırışığı oluşmadan önlemek amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır.

Yoğun olarak kullanılan mimikler ciltte kırışıklıklara neden olmaktadır. Günümüzde bu kırışıklıklar 30’lu yaşları beklemeden oluşmaya başlamıştır. Güzelliğine önem veren ve genç görünümünü uzun yıllar devam ettirmek isteyen birçok kişi 20’li yaşlardan itibaren botoks tedavisine başlıyor. Böylece çizgi ve kırışıklıkları henüz oluşmaya başlamadan kontrol altına alıyorlar.

Botoksun yüz ifadesini dondurmadığını, minimal düzeylerde kullanıldığında fark edilmediğini ve proteinden üretildiği için zararlı olmadığını öğrenen birçok kişi tedavi için estetik cerrahlara başvurmaya başladı. Çünkü fark ettiler ki bilinçli bir şekilde ve doğru kişiler tarafından uygulandığında botoks büyük faydalar sağlayabiliyor. Yaşlanmayı geciktiriyor, genç görünümü daha uzun süre koruyabiliyor.

Botoks uygulaması ile alın bölgenizdeki yatay kırışıklıklar, iki kaş arasındaki dikey kırışıklar, göz kenarlarındaki kaz ayakları ve kaş düşüklüklerinin oluşması önleyebiliyor. 20’li yaşlarda çok az miktarda botoks enjeksiyonu yeterli olabiliyor. 30’lu yaşlarda ise bazı cilt kırışıklıklarında botoks ve dolgu uygulamasının bir arada yapılması gerekebilir. Kırışıklar oluşmaya başladığı için daha fazla miktarda botoks enjeksiyonu kullanılması gerekebilir.

Siz de ortalama 5 ile 15 dakika süren botoks enjeksiyonu tedavisi ile yaşlanmayı önleyebilirsiniz. 2 ila 4 gün arasında botoks enjeksiyonu tam olarak etkin hale gelerek gereksiz ve aşırı mimik kullanımını en aza indirir. Doğru noktalara doğru dozlarda uygulandığı için mimiklerinizde kaybolma ve yüzde donuk bir ifadeye neden olmaz.

Üstelik geçici bir işlem olduğu için cerrahınızla botoksun dozunu ortalama 6 ay sonraki seansta tekrar ayarlayabilir, hatta isterseniz uygulamayı tekrarlamayabilirsiniz.

Kırışıklıklar oluşmadan önlem almak isterseniz, alanında uzman bir estetik cerrahtan bilgi alabilirsiniz.

Sevgiyle kalın.

Op. Dr. Güncel Öztürk

Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

28 Nisan 2016 Perşembe

Pareko virüsü bebekleri tehdit ediyor

Avustralya-Asya Bulaşıcı Hastalıklar Topluluğu (ASID) tarafından Avustralya'da 100'den fazla bebek üzerinde yapılan araştırmada, 2013 ve 2014 yıllarında Pareko virüsü nedeniyle hastaneye kaldırılan bebeklerin çoğunda bir yıl sonra yapılan testler sonucunda gelişimsel bozukluklar saptandı.   Pareko virüsünün bulaştığı bebeklerde yüksek ateş, havale geçirme, huzursuzluk ve kasılma gibi belirtilerin görüldüğü kaydedildi.   ASID Başkanı Prof. Dr. Cheryl Jones, yaptığı açıklamada, bunun yeni bir virüs olduğunu ve hakkında çok fazla bilgiye sahip olmadıklarını söyledi.   Yürütülen araştırmanın bu virüsün bebeklerin üzerindeki etkisini göstermesi açısından önemli bir araştırma olduğunu belirten Jones, sonuçların endişe verici olduğunu vurguladı.   Jones, virüs bulaşan bebeklerde gelişimsel, nörolojik bozuklukların ve beyin hasarının saptandığını kaydetti.   Vücut sıvıları yoluyla bulaşan virüsün herhangi bir aşısının ya da tedavisinin olmadığı bildirildi. AA  

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Gözdeki sarı nokta körlüğe yol açabilir

İzmir Üniversitesi Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mucize Yararcan, merkezi görmeden sorumlu bir retina hastalığı olan sarı noktanın (makula dejenerasyonu) yaşamı olumsuz etkilediğini belirterek “Sarı nokta, görmeyi sağlayan hücrelerin bulunduğu retinanın okuma gibi ayrıntılı görmeyi sağlayan bölgesidir.

Genellikle 60 yaş üstü kişilerde yıpranma ve bozulma olması sonucu görme azalmasına ve körlüğe neden olur. Gözün arka kısmında bulunan ve merkezi görmeyi sağlayan bölge olan sarı noktayı korumak, görme yetisinin kaybedilmemesi açısından büyük önem taşır. Bu hastalığa sahip kişiler baktığı noktanın ortasını iyi göremez.

Okuma zorlaşır, çizgiler kırık ve eğri görülür, renkler soluklaşır. Kısa sürede mutlaka göz hekimine danışmalıdır” dedi.

“YAŞ TİPİ HIZLI İLERLİYOR”

Hastalığın kuru ve yaş tip olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Yararcan, “Yaşa bağlı sarı nokta hastalığının kuru ve yaş olmak üzere iki formu vardır. Kuru tip daha yavaş ilerler.

Görme kaybı daha uzun sürede oluşur. Yaş tipte ise ani ve hızlı görme kaybı yaşatmaktadır.

Yıpranan ve bozulan makula hücrelerinin altında gelişen yeni damar oluşumları, makula ve retinaya sıvı sızıntısına ve kanamaya yol açar. Tedaviye hemen başlanırsa görme kaybının önüne geçilir. Göz içine yapılan ilaç enjeksiyonu ile tedavi edilir” diye konuştu.

“GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ KULLANIN”

Havaların ısınmasının göz sağlığı açısından olumsuz etkileri olduğunu ifade eden Yararcan, şunları söyledi:
“Gözümüzün zarar görmemesi için kaliteli güneş gözlüğü kullanmalıyız.

Güneşe direkt olarak bakmamalıyız. Sigara içmemeli, ıspanak, brokoli ve koyu renkli sebze ve meyve tüketmeliyiz. Bunlara dikkat etmemiz göz sağlığımız açısından önemlidir.”



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Çocuğunuz 5 yaşından önce okumayı öğreniyorsa hemen sevinmeyin

Konuyla ilgili bilgiler veren Fizyotem Tıp Merkezi Psikolojik Danışma Birimi Psikoloğu Yrd. Doç. Dr. Mesud Yalçın Güzel, 5 yaşından önce okumayı öğrenen ve sayı saymayı beceren çocukların ‘Hiperleksi' hastası olma riski taşıdığını söyledi.

‘Hiperleksi'nin erken gelişen okuma becerisi ve bunun yanında dil problemleri, öğrenme ve sosyalleşme yeteneğinde sorunları olan çocuklara verilen genel bir ad olduğunu kaydeden Güzel "Bu tip çocuklar çeşitli şikayetlerle kliniklere ve danışma merkezlerine geldiklerinde genelde otizm, asperger davranış bozuklukları ile karıştırılır. Hatta bu çocuklar arasında üstün yetenekli çocuklar bile bulunmaktadır. Erken okuma yeteneği genelde görsel öğrenme tarzındadır. Başlangıçta okuduklarını anlamadıkları halde anlamanın daha sonra oluştuğu görülür. Bir eğitim almadan 5 yaşından önce okumayı öğrenebilirler fakat dilde ve sosyal ilişkilerde güçlükleri vardır. Bu çocuklar cümle içindeki yapısal ve anlamaya ilişkin ipuçlarını yakalamakta güçlük yaşarlar” dedi.

Hiperleksik olan çocukların bazı ipuçları ile kendilerini ele verdiğini kaydeden Güzel "En başta okumaya erken başlarlar. 3 yaşında okumayı öğrenirler. Yazılı kelimeler çok dikkatini çeker. Televizyondaki Çarkıfelek veya kelime bulma tipi yarışma programlarındaki kelimeleri anında öğrenir başka zaman aynı kelimeyi okurlar. Ebeveynlerini şaşırtırlar. Anne ve babası onu üstün zekalı zannederler. Dil öğrenme bozuklukları baş gösterir. İlk konuşmaları ‘Ekolali' şeklinde yansıtmalıdır. Harflere, sayılara ve şarkı sözlerine karşı iyi bir işitsel hafızaları olduğu gibi iyi bir görsel hafızaları da vardır. Tek kelimeleri anlamaları cümleyi anlamalarına göre daha iyidir Tekrarlayıcı vekendilerine has kelime ve cümlecikler kullanırlar. Konuşması normal bile olsa konuşmayı başlatma ve sürdürmede sorunları vardır. Sosyalleşmede yaşanan problemler ise gruba uyumda zorlanma, yaşıtlarıyla arkadaşlık kuramama, yüksek sesli makinelere karşı duyarlılıktır. Dilde gelişme oldukça bu davranış gecikmeleri de azalmaktadır. Bu çocukların bir kısmı ilk başlarda otistik bozukluğa benzerdavranışlar gösterebilir, ritüalistik tekrarlanan davranışlarda bulunurlar. Aşırı ısrar, bir duygusal durumdan diğerine geçiş de zorlanmalar, öfke nöbetleri gibi” ifadelerini kullandı.

"HİPERLEKSİLİ ÇOCUKLAR ÇOĞUNLUKLA ERKEKTİR”

Yrd. Doç. Dr. Mesud Yalçın Güzel, Hiperleksili çocukların çoğunlukla erkeklerden oluştuğuna dikkat çekerek "Davranışsal ve sosyal anormallikleri vardır. Dili anlamada iletişimsorunu yaşarlar. 5 yaşından önce okurlar ve kelimeler karşısında büyülenmiş gibi bir davranış gösterirler. Tüm hiperleksik çocuklar kelimeleri bütün olarak tanır. Bazı hiperleksik çocuklar kelimeyi daha önce bir yerde görmeseler de okuyabilirler. Bazıları logolara aşırı ilgi duyar. Hiperleksi özelliği olan çocuklar genelde ilk kelimelerini 12. ayda söylerler ve bu kelimeler genellikle tren, kamyon, araba vb. gibi ilgi duydukları kelimelerdir. Harfler ve sayılarla çok ilgilendikleri hatta bunlar karşısında büyülenmiş gibi davranırlar. Sayıları ve alfabenin harflerini sayabilirler, kolayca şarkıları ezberleyebilirler. Dilde 18. aya doğru bir gerileme olmakta ve bu 24. aya kadar sürebilmektedir. Dil gelişimi normal yaşıtlarına göre daha geç gerçekleşir” diye konuştu.

"Bu çocuklar görsel mekanik oyuncakları severler. Özellikle tren araba gibi oyuncaklara ilgi fazladır” diyen Güzel "Televizyonda özellikle Çarkıfelek gibi programlara kilitlenirler. Bu programlar gibi içinde çok fazla sayıda harf, sayı ve kelime görselleri okumalarını artırır.Evdeki eşyaların aynı yerlerde kalması konusunda ısrarcı davranırlar. Yine bir yere giderken hep aynı yolu kullanmak isterler başka bir yoldan gitme konusunda direnirler. Öfke patlamalarında sözel olarak sakinleşmezler, bir şekilde dikkatleri ilgi duyduğu başka bir tarafa çekilmeye çalışılmalı ya da müzik kullanılmalıdır. Genellikle arkadaşlık ilişkileri kurmada zorluk çekerler. Oyun oynayan yaşıtlarının yanına gitse bile nadiren bir konuşma veya ilişki başlatabilirler. Dinlemede seçicilik gösterirler. Yanındaki bir şeyi dinlemiyorken diğer odada ilgilerini çekebilecek hafif bir sesi işitebilirler. Dinlemedeki bu seçicilik önemlidir. Zeki ve sevimli bir görünümleri vardır. Oyuncaklarla oynarken mekanik olanları yada puzzle'ı tercih edeceklerdir. Bu çocukların ince motor becerilerinde herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Okuduğunu anlama sözel dil ile ilişkilidir. Erken yaşlarda yazılı soruları ve bilgileri daha iyi anlarlar. Erken okuma, yüksek işlevli otistik bozuklukta da görülebilmektedir. Pek çok hiperleksi özelliği olan çocuk 4,5-5 yaşlarında dil gelişimlerinde ilerleme gösterirlerken sosyal iletişimdeki bozukluk bazen kalıcı haldedir” şeklinde konuştu.

Hiperleksik çocukların erken yaşlarda, otizme benzer pek çok tipik davranış gösterebildiğini de vurgulayan Güzel "Bunlar tekrarlanan, ritüalistik davranışlar, duyusal hassasiyet (gürültü, dokunma ve koku gibi) artmış duyarlılık, öfke patlamaları, yaygın anksiyete ve anormal korkulardır. Bu davranış anormallikleri 4,5-5 yaşında dilin gelişimi ile azalır. Bu çocuklar sevecen, sıcak çocuklardır ve yetişkinler ile daha iyi bir iletişim kurarlar. 5 yaşından itibaren eğitici oyunlara katılabilirler. Her ne kadar normal bir okula gidebilseler de eğitimlerinde küçük değişikliklerle anne-babalar uzman bir psikolog tarafından yönlendirilirse özel eğitimle çok iyi netice alabilirler” tavsiyesinde bulundu.

İHA



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

27 Nisan 2016 Çarşamba

Zika virüsü 2 milyardan fazla insanı tehdit ediyor

Bebeklerde ciddi doğum kusurlarına neden olan Zika virüsünün yayılmasına elverişli coğrafyalarda, 2 milyardan fazla insanın yaşadığı belirtildi.   İngiliz eLife dergisinin küresel Zika haritası, çeşitli ülkelerden bilim adamlarının araştırmalarına göre dünyada 2 milyar 173 bin 27 kişinin Zika virüsünün etkin olduğu alanlarda bulunduğunu ortaya çıkardı.   Zika virüsünün dünya çapında çevresel uygunluk haritalandırmasının yapıldığı çalışmada, Güney Amerika'da riskli bölgelerin, kıta boyunca uzanan Amazon nehrinin kolları çevresindeki kentler ve sahil şeridi olduğu belirlendi.   Brezilya en büyük risk alanına sahip ülke Çalışmada, Amerika kıtasının büyük bir kısmının virüsün yayılması için uygun özellik sunduğu, özellikle büyük risk alanına sahip Brezilya'yı Kolombiya ve Venezuela'nın takip ettiği belirtildi.   Brezilya'nın güneyindeki sahil kentleriyle kuzeyindeki alanların virüs için çevresel olarak uygun şartlar taşıdığı kaydedilirken, sivrisineklerin az görüldüğü ülkenin orta kesiminin Zika virüsü için elverişli olmadığı ifade edildi.   Çalışmaya göre, ABD'de de Zika virüsü için uygun çevresel ortam Teksas ve Florida'da bulunuyor. Çalışmada, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve çevresindeki Sahraaltı Afrika ülkelerinde de Zika virüsünün yayılma riskinin bulunduğu belirlendi. AA

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Kilo verme vakti geldi

Tutar, “Toplum olarak yanlışımız kilo problemlerini estetik sorun olarak görmemiz. Asıl doğru olan ise fazla kilolarımızın sağlığınızı tehdit eden bir problem olarak görmektir. Önemli olan uygulayacağınız sağlıklı beslenme programını yaşamınızın devamında da uygulamak” dedi.   Uzman Diyetisyen Serkan Tutar, istenilen vücuda sahip olabilmek için neler yapılması noktasında şunları kaydetti;   Öğün atlamamak   Uzun süre kendini aç bırakan kişiler için iki sonuç vardır. Bunlardan bir tanesi hiç kilo veremediği gibi aksine belirli bir süre sonra yaptığı diyeti bırakıp daha da çok kilo aldığı gerçeğidir. İkinci sonuç ise kilo kaybına rağmen diyet sürecinde kendini fazla yıpratma sonucu verdiği kiloyu uzun süre koruyamamaktır. Öğünlerin düzenli yapılması hem uzun süre aç kalmanızı engelleyecek hem de yaptığınız diyetin beslenme tarzı olmasını sağlayacaktır. Kısacası verdiğiniz kiloyu da çok daha rahat koruyabileceksiniz.   Sıvıları fazla tüketin   Düzgün diyet yapan kişilerde yeterli miktarda su içilmediğinde diyetin verimliliği düşecektir. Verdiğiniz kilonun tartı üzerinde istenildiği seviyelere inmesi de imkansız olacaktır. Bu nedenle gün içerisinde yeterli miktarda su içmelisiniz. Ayrıca gün içinde bazı bitki çaylarını, siyah çayı ve kahveyi de doğru miktarlarda tüketirseniz kilo vermenize yardımcı olacaktır.   Naneli sakız çiğnemek   Yapılan bazı bilimsel çalışmada naneli sakız çiğneyen bireylerin uzun süre tokluk hissiyatı yaşadığı dolayısıyla gün içerisinde daha az abur cubur tükettiğini göstermiştir. Eğer sürekli açlık hissiyatınız var ise naneli sakızı denemelisiniz.   Akşam 8'den sonra besin tüketmeyin   Ne yaparsanız yapın akşam 8’den sonra besin tüketirseniz kilo veremezsiniz. Bu nedenle yaptığınız beslenme programında akşam yemek saatlerine özellikle özen gösterin.   Kötü beslenme alışkanlıklarından ve rafine besinlerden uzak durun   Diyetinizi sabote edebilecek kötü beslenme alışkanlıklarından bir dönem uzak durmalısınız. Hatta diyet programınız bittikten sonrada belirli sıklıklarda kontrollü olarak bu besinleri tüketmeli sürekliliğinden kaçınmalısınız. Ayrıca rafine besinler, hazır içecekler ve katkı maddesi ürünleri mümkün olduğunca beslenme programınızda bulundurmayınız.   Sadece kilo verme hevesine kapılmayın   Amaç sadece kilo vermek ise sonuç başarısız olacaktır. Bu süreçte etrafınıza sizden daha hızlı kilo vermiş kişilerin rakamlarına takılırsanız yine sonuç hüsran olabilir. Kilo vermek heves işi değil, sağlıklı beslenmeyi yaşam biçimi haline getirmek ile olur.   Düşük karbonhidratlı diyetlerden uzak durun   “Ekmek yemeyeyim”, “meyve yemeyeyim” gibi cümleler ile diyete başlarsanız yine kilo vermeniz zor bir süreç olur. Bu şekilde beslenmeye çalışırsanız tüm günü tatlı krizleri ile geçirirsiniz. İpin ucu bir kere kaçtı mı gerisi zaten gelecek ve kendi diyetinizi kendiniz sabote etmiş olacaksınız.     Her gün egzersiz yapın    Her gün 30 dakikalık yürüyüşler bile kilo vermenizi hızlandıracaktır. Eğer özellikle yürüyüşe zaman ayırmakta zorlanıyorsanız gün içini hareketli geçirin. Kısa mesafeli yolları yürüyün, arkadaşlarınızla yapabileceğiniz egzersiz programlarına katılabilirsiniz.   Sadece hedefe odaklanın   Kilo vermekteki asıl amaç görüntü, kıyafet ve bedenin istenildiği şekle gelmesidir. Bu nedenle tartı üstündeki kilonuza odaklanırsanız sizi mutsuz eder. Eğer kıyafetleriniz yavaş yavaş bollaşıyorsa, aynanın karşısına geçtiğinizde özgüveniniz daha yüksekse sizi bu mutlu etmeli. Eğer bunlara bakmayıp sadece tartı üstündeki gramları sayarsanız sonuç yine hüsran olacaktır.   Yüksek posalı ürün tüketin   Kilo vermenin temeli düzgün çalışan barsak sistemi ile gerçekleşir. Eğer barsak sisteminizde sürekli problem varsa ve kabızlık yaşıyorsanız kilo vermeniz çok zordur. Barsak sisteminin yavaş çalışması kronik ise ilk iş doktora gitmelisiniz. Eğer beslenme programınızdaki yanlış besin seçimine bağlı kabızlık yaşıyorsanız posalı besinler tüketmelisiniz.” İHA

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

25 Nisan 2016 Pazartesi

Zika virüsünün etki alanında 2 milyardan fazla insan yaşıyor

ANKARA

Bebeklerde ciddi doğum kusurlarına neden olan Zika virüsünün yayılmasına elverişli coğrafyalarda, 2 milyardan fazla insanın yaşadığı belirtildi.

İngiliz eLife dergisinin küresel Zika haritası, çeşitli ülkelerden bilim adamlarının araştırmalarına göre dünyada 2 milyar 173 bin 27 kişinin Zika virüsünün etkin olduğu alanlarda bulunduğunu ortaya çıkardı.

Zika virüsünün dünya çapında çevresel uygunluk haritalandırmasının yapıldığı çalışmada, Güney Amerika'da riskli bölgelerin, kıta boyunca uzanan Amazon nehrinin kolları çevresindeki kentler ve sahil şeridi olduğu belirlendi.

Brezilya en büyük risk alanına sahip ülke

Çalışmada, Amerika kıtasının büyük bir kısmının virüsün yayılması için uygun özellik sunduğu, özellikle büyük risk alanına sahip Brezilya'yı Kolombiya ve Venezuela'nın takip ettiği belirtildi.

Brezilya'nın güneyindeki sahil kentleriyle kuzeyindeki alanların virüs için çevresel olarak uygun şartlar taşıdığı kaydedilirken, sivrisineklerin az görüldüğü ülkenin orta kesiminin Zika virüsü için elverişli olmadığı ifade edildi.

Çalışmaya göre, ABD'de de Zika virüsü için uygun çevresel ortam Teksas ve Florida'da bulunuyor. Çalışmada, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve çevresindeki Sahraaltı Afrika ülkelerinde de Zika virüsünün yayılma riskinin bulunduğu belirlendi.

Muhabir: Büşra Selvi Öğütcen


Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Bu yiyeceklerle yağları çıra gibi yakın

‘Düzenli Tüketildiğinde Vücuttaki Yağları Çıra Gibi Yakan 10 Yiyecek’ başlığı altında yumurtadan cevize, somondan dolmalık bibere şaşırtıcı isimler yer alıyor. Bilinçli bir diyet ve spor eşliğinde tüketildiği takdirde bu yiyecekler yağlara adeta savaş açıyor.   Yaz sezonu yaklaşırken, kışın kalın kıyafetleri ortadan kalkıp altındaki ‘yaşanmışlık’ meydana çıkınca çoğumuzu bir panik aldı. Yağlardan kurtulmak, yaza biraz daha hafiflemiş girmek için herkes kendince bir yönteme başvuruyor. Bu süreçte, düzenli tüketildiğinde vücuttaki yağları çıra gibi yakan 10 yiyecek başlığı ile bizlere yardımcı olabilecek besinler sıralandı. Ancak unutmamak gerek, sağlığımızı koruyarak kilo verebilmek için bir uzmana danışarak diyete girmek ve düzenli spor yapmak gerekiyor.   Lifli gıdalar bel çevresindeki yağlarla savaşıyor   Buğday, yulaf, arpa, muz ve portakal gibi lifli gıdalar, American Journal of Clinical Nutrition isimli derginin araştırmasına göre özellikle simit, yani bel bölgesindeki yağlarla doğrudan savaş içine giriyor.   Yeşil çay kilo kaybına yardımcı   Yeşil çay kilo verdirmiyor ancak düzenli spor ve doktor kontrolündeki diyet ile birlikte tüketildiğinde kilo kaybına yardımcı oluyor.   Yumurta protein içeriği ile yağ yaktırıyor   Protein içeriği sayesinde yumurta, kilo vermeye yardımcı önemli bir yiyecek. Vücut proteini parçalamak için daha çok enerji yakıyor, bu da ister istemez kilo vermeye yardımcı oluyor.   Yoğurt ve peynir tok tutuyor   Peynir ve yoğurt, yumurtadaki gibi tok tutma özelliğine sahip, ek olarak içerdiği kalsiyum da vücudun alması gereken önemli bileşenlerden birisi. Yağsız olanları tercih edildiğinde ve düzenli tüketildiğinde bu ikili de vücut yağlarına etki ediyor.   Yakımı en kolay mucize somon   Somon balığında bulunan omega 3, insan vücudu tarafından depolanması çok güç olan ve yakımı da en kolay olan mucize bir yağdır. Bu yararlı yağlar vücut içindeki kötü yağların yerini alarak onları bertaraf eder.   Cevizin yağı da kilo vermeye yardımcı   İçerdiği yağlar, lif ve protein vücudun insüline olan direncini artırarak kilo vermeye yardımcı oluyor. Çünkü ceviz, en iyi omega 3 yağ asit kaynağından biri.   Elma yağ yakımını kolaylaştırıyor   Elmanın bileşenleri ve lifli yapısı yağ yakımını kolaylaştırıyor. Buna düşük kalorisini de eklediğimizde, yaz kış bulunabilen bu lezzeti tüketmek oldukça faydalı.   Dolmalık biber hastalıklardan da koruyor   Elmanın tüm özelliklerini barındıran dolmalık biberde bir de C vitamini bulunuyor. Kışın olumsuz etkilerinden kurtulurken kilo vermek şahane!   Keten tohumu tok tutuyor   Her gün kahvaltıda yoğurdunuza ya da akşam yemeklerinde salatanıza bir yemek kaşığı keten tohumu eklemek, tok tutarak fazla besin alımını engelliyor.   Keskin sirke yağlara zarar   Sirke vücuttaki yağların harekete geçmesini sağlayarak parçalanmasına yardımcı oluyor. Salata ve çorbalarda sirke kullanmak da ayrı bir leziz oluyor.  

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

24 Nisan 2016 Pazar

Yanlış diyetle zayıflamanın 10 kötü sonucu

Uzman Diyetisyen Nesrin Eriş, kısa sürede mucizevi sonuçlar vaat eden sağlıksız beslenme programları ile zayıflamanın, uzun vadede verdiği zararlı sonuçlarından bahsetti.   Eriş, insan sağlığını olumsuz etkileyen sağlıksız diyet programlarıyla ilgili, “Yanlış diyet uyguladığınızda, bunun zararını yaşınıza ve sağlık durumunuza göre belli bir süreçte görürsünüz. 1 hafta yanlış bir diyet uyguladığınızda, problemin başladığını hemen tespit edemeyebilirsiniz. Beslenmede yapılan hatalar uzun vadede vücudunuzda hasar bırakır ve bazen geri dönüşü olmayabilir. Kalp damar hastalıkları, diabet, osteoporoz gibi hastalıklar uzun süre yanlış beslenmenin de tetiklediği sağlık sorunlarıdır” dedi.   İdeal kilo kaybının, aylık 4 kg civarında olması gerektiğinden ve hızla verilen kiloların aynı hızda fazlasıyla geri alındığından bahseden Eriş, yanlış diyet programlarıyla zayıflamanın 10 kötü sonucunu sıraladı.   1. Yağ tüketiminizi tamamen sıfırlamayın. Sıfırlarsanız yağda eriyen A,D,E,K vitaminlerinin yetersizliğine neden olursunuz. Yağ içeriği dengesiz ve yetersiz diyetlerle zayıflayan kişilerin bir süre sonra saçları dökülmeye, cansızlaşmaya, tırnakları kırılmaya, cildi soluklaşmaya başlar.   2. Protein diyetleri uzun vadede böbrek ve karaciğer üzerine olumsuz etki eder. Ayrıca kalsiyum emilimini olumsuz etkileyerek, ilerleyen yaşlarda kemik erimelerine zemin hazırlar.   3. Yanlış diyet uygulamanın en kötü sonucu, diyeti bıraktığınızda hızla verdiğinizden daha fazla kilo almaktır.   4. Eğer bir diyet programı sizin halsiz, bitkin, soluk benizli, sinirli olmanıza neden oluyorsa sizin için kesinlikle yanlıştır.   5 .Yanlış diyet programlarının en acı sonuçlarından birisi de iştah patlamasıdır. Önünü alamadığınız bir besin tüketimi, sağlıksız yapılan diyet programlarının sonrasında kaçınılmazdır.   6. Sağlıklı bir diyet programının tek bir hedefi olmalıdır. O da yağ hücrelerinizin içindeki yağ miktarı. Eğer yağ yakımı olmadan sadece tartıdaki azalımla yetinirseniz, vücudunuzda sarkma ve deformasyon artar. Kastan kaybettiğiniz kilo, yeniden kilo aldığınızda kas miktarınızın değil, yağ miktarınızın artması ile sonuçlanır. Uzun vadede bu şekilde kilo verip almalar kaslarınızın güçsüzleşmesine neden olur.   7. Kısa sürede sağlıksız kilo vermek, vücudunuzda vitamin ve minerallerin yetersizliğine neden olur. Örneğin; B vitaminleri eksikliği sinirlerinizi bozarak depresyona girmenizi, kalsiyum eksikliği kemik dokunuzun bozulmasını, demir eksikliği saç, cilt, tırnaklarınızın sağlıksız olmasına neden olur.   8. İlerleyen yaşlarda alzheimer riskini artırır.   9. Kısa sürede verilen kiloları aynı hızla fazlasıyla geri almanızkuvvetle muhtemel olduğu için özgüveninizi ve psikolojinizi bozar.   10. Gerçekten sağlıklı bir diyet programı uygulamaya başladığınızda, eskiden yaptığınız tüm yanlış diyetler vücudunuzun kilo vermeye direncini artırır. Bir süre sonra eskisi kadar kolay kilo veremezsiniz. Daha sabırlı, daha uzun diyet uygulamak zorunda kalırsınız.  

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Uyumadan iki saat önce telefonunuzu kapatın

Uykusuzluk ya da çok uyuma gibi uyku sorunlarının en büyük sebebinin sınırsız ve kontrolsüz teknoloji kullanımı olduğuna dikkat çeken uzmanlar, sağlıklı uyku için önemli tavsiyelerde bulunuyor: Yatmadan iki saat önce bilgisayar, cep telefonu ve tablet gibi elektronik aletlerin kullanımı bırakılmalıdır. Bu cihazların yataktayken kullanımından da özellikle kaçınılmalıdır.   Doç. Dr. Barış Metin, teknolojiyle beraber değişen yaşantımızda özellikle uyku ile ilgili sorunların baş gösterdiğini söyledi. Doç. Dr. Metin, şunları kaydetti:   En yaygın sorun: Uykuya dalamama   “Günümüzde birçok kişi uyku bozukluğu yaşamakta ve yaşadığı uyku bozuklukları sosyal ve iş yaşamlarındaki performanslarını olumsuz olarak etkilemektedir. Sık karşılaşılan uyku bozuklukları uykuya dalamama ve aşırı uyumadır. Uykuya dalamama insomni olarak da isimlendirilir ve birçok insan insomni nedeniyle doktora başvurmakta ve tedavi aramaktadır.   Elektronik cihazlar uykuyu kaçırıyor!   İnsomninin birçok nedeni olmasına karşın hastalarımızda karşılaştığımız önemli bir neden kişilerin geceleri kendilerini elektronik cihazlarla aşırı uyararak uykularını kaçırmalarıdır. Bilindiği gibi insanın uyku-uyanıklık döngüsü bir biyolojik saat ile belirlenir. Bu biyolojik saat herkes için 24 saatliktir ve genetiğimizde kodludur.   Biyolojik saatini bozma   Beynimizin hipotalamus adı verilen bir yapısı bu biyolojik saate göre uyku-uyanıklık döngümüzü düzenlemekle görevlidir. Biyolojik saatimizin çalışması için gerekli olan temel şart ise gün ışığıdır. Başka bir deyişle, beynimiz biyolojik saatimizi ışığa göre ayarlar. Bu nedenle gece ışık miktarı azalınca uykumuz gelir. Ve sabah güneş doğunca uyanırız.   Geceleri fazla miktarda bilgisayar başında kalan, tabletlerle ve cep telefonları ile meşgul olan kişilerde ise bu biyolojik saatin çalışmasında çeşitli aksaklıklar olmaktadır. Bunun en önemli nedeni bu cihaz ekranlarının yarattığı ışık ve ses dolayısıyla beynimizi aşırı uyarması buna bağlı olarak biyolojik saatimizin şaşmasıdır.   En çok gençlerde görülüyor   Aşırı teknolojik cihaz kullanımına bağlı uyku bozuklukları en çok bilgisayar oyunu oynayan gençlerde görülmektedir. Bilgisayar oyunu seven gençler, sabahlara kadar bilgisayar başında geçirerek uyku düzenlerini bozabilmektedir. Ancak uykuya dalamama sorunu yaşayan birçok orta ve ileri yaştaki kişide de altta yatan sorun aşırı teknolojik alet kullanımıdır. Bu aletlerin gece belirli bir saatten sonra kullanımı vücudun uykuya hazırlığını bozabileceği gibi daldıktan sonraki uyku kalitesini de etkileyerek sabah yorgun uyanmaya neden olabilmektedir”   Bu önerilere kulak verin   Doç. Dr. Barış Metin, verimli bir uyku için de şu önerilerde bulundu:   “Sağlıklı bir uyku ve zinde uyanmak için uykuya dalmadan iki saat önce bilgisayar, cep telefonu ve tablet gibi elektronik aletlerin kullanımı bırakılmalıdır. Bu cihazların yataktayken kullanımından da özellikle kaçınılmalıdır.”

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Ucuz güneş gözlükleri göze zarar veriyor

Yaz aylarının gelmesi ve güneşin günden güne etkisini göstermesiyle vatandaşlar güneş gözlüğü takmaya başladı. Aksesuardan çok gözleri korumak için araç olan güneş gözlükleri, güneşin zararlı ışınlarını hafifleterek daha kolay ve rahat görmeyi sağlıyor. Ancak ucuza satılan ve uygun olmayan gözlükler, vatandaşlara yarardan çok zarar getiriyor. Uzmanlar, güneş ışınlarının cilde verdiği zarar gibi tıpkı gözlere de zarar verebileceğini söylüyor. Göz sağlığına dikkat çeken uzmanlar ayrıca, yanlış güneş gözlüğü kullanımının daha ciddi sorunlara yol açabileceğini söylüyor.   “Güneş ışınları gözlerde tümör oluşmasına neden olabilir”   Op. Dr. Nezihi Ün, güneş ışınlarının zamanla gözlerde tümör hastalığına neden olabileceğini söyledi. Dr. Nezihi Ün, “Güneş ışınları vücudumuza ve cildimize nasıl zarar veriyorsa, gözlerimize de o şekilde zarar veriyor. Göz kapaklarında, konjonktivasında, gözümüzün renkli kısmını oluşturan iriste birtakım pigmental değişiklikler ve iyi huylu tümör oluşmasına neden olabilir. Bunların bir kısmı da zamanla kötü huylu tümörlere dönüşebilir. Bir böyle yan etkisi var, ikincisi sağlık sektöründe çalışan kişiler daha çok bilir. Ultraviyole lambaların altında bir süre kalanların korneasında geçici de olsa yanıklar oluşmaktadır. Uzun vadede kataraktımızın hızlanmasına ve retinada sarı nokta hastalığının gelişmesinde neden oluyor” dedi.   “Ultraviyoleden mümkün olduğunca korunmak gerek”   Ultraviyole ışınlarından mümkün olduğunca korunmak gerektiğini aktaran Op. Dr. Nezihi Ün, gözümüzde pupilla olarak adlandırılan göz bebeğinin, güneş ışığına maruz kaldığında küçülerek, göze giren ultraviyole yoğunluğunu azalttığına dikkat çekti. Op. Dr. Ün ayrıca, yaşla beraber gözün merceğinde biriken ksantofil adlı bir pigmentin de doğal yoldan ultraviyole blokajında faydalı olduğunu idile getirdi.   “Işınlar için en pratik çözüm güneş gözlüğü” Ün, güneş ışınlarından korunmak için çeşitli yöntemler olduğunu ancak en pratik çözümün güneş gözlüğü olduğuna dikkat çekti. Gözlüklerde aranması gerek özelliklere de dikkat çeken Dr. Ün şöyle devam etti:   “Güneş ışınlarının bir görünen kısmı var. Bu kısım, 400 nanometreden, 700 nanometreye kadar çıkabilen bir kısım. Birde bunun altında olan 290’dan 400 nanometreye kadar olan kısım var. Güneş gözlüğü bu aralığı bloke etmeli, gözümüze girmesini engellemeli. Gözlüklerde de temel prensip, 400 nanometreye kadar olan ışınların hepsini bloke etmeli. Yüzde yüz ultraviyole blokajı, ultraviyole A-B blokajı yada UV 400 diye gözlüklerde yazar. Bir kere bu mutlaka aranmalı. Elbette güneş gözlüklerinin bir markası olmalı. Avrupa standartlarına göre CE Belgesi olmalı. Yani gözlüklerin standardize edilmiş olması gerekiyor. Güneş gözlükleri gözümüze iyi oturmalı. Çok küçük bir güneş gözlüğünün pratik bir anlamı olmuyor. Çünkü önden, arkadan ve yandan bir şekilde ultraviyole gözümüze ulaşmış oluyor. Yani güneş gözlüğü gözümüze oturmalı, mümkün olduğunca önden arkadan ve yandan ultraviyole ışınları bloke etmelidir.”   “Çocuklara uygun gözlük takılmazsa, küçük yaştan zarar görmeye başlar”   Özellikle çocuklarda kullanılan uygun olmayan güneş gözlüklerinin zararlarında da bahseden Op. Dr. Ün, “Koyu renkli bir camın arkasında güneşi azıcık algıladığımız için pupilla büyük kalacaktır. Eğer bu gözlüğün sadece koyu renkli bir cam olduğunu ultraviyoleyi de bloke etmediğini düşünürsek büyük bir göz bebeğinden çok yoğun bir ultraviyole geçişine maruz kalınmış olacaktır. O yüzden güneş gözlüğü seçerken özellikle çocuklarda, mutlaka temel prensiplere uymak gerekiyor. Yüzde yüz ultraviyole blokajına dikkat etmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.   “Güneş gözlüğüyle de olsa direkt güneşe bakılmaz”   Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Nezihi Ün, güneş gözlüğüyle de olsa direkt olarak güneşe bakmanın ciddi zararları olduğuna dikkat çekti. Op. Dr. Ün konuşmasını şöyle tamamladı:   “Direk güneşe bakmak yada konusu değil, güneş gözlükleriyle de olsa güneşe bakmak gözde yanıklara ve ciddi görme kaybına neden olabilir. Güneşe direkt maruz kalınmasında, uzun vadede gözde ve kapaklarda güneş kaynaklı problemler olabileceğini düşündüğümüz durumlarda geç kalınmadan mutlaka göz hekimine başvurulmalıdır.” İHA      

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

23 Nisan 2016 Cumartesi

Yanlış diyetle zayıflamanın 10 kötü sonucu

Uzman Diyetisyen Nesrin Eriş, kısa sürede mucizevi sonuçlar vaat eden sağlıksız beslenme programları ile zayıflamanın, uzun vadede verdiği zararlı sonuçlarından bahsetti.   Eriş, insan sağlığını olumsuz etkileyen sağlıksız diyet programlarıyla ilgili, “Yanlış diyet uyguladığınızda, bunun zararını yaşınıza ve sağlık durumunuza göre belli bir süreçte görürsünüz. 1 hafta yanlış bir diyet uyguladığınızda, problemin başladığını hemen tespit edemeyebilirsiniz. Beslenmede yapılan hatalar uzun vadede vücudunuzda hasar bırakır ve bazen geri dönüşü olmayabilir. Kalp damar hastalıkları, diabet, osteoporoz gibi hastalıklar uzun süre yanlış beslenmenin de tetiklediği sağlık sorunlarıdır” dedi.   İdeal kilo kaybının, aylık 4 kg civarında olması gerektiğinden ve hızla verilen kiloların aynı hızda fazlasıyla geri alındığından bahseden Eriş, yanlış diyet programlarıyla zayıflamanın 10 kötü sonucunu sıraladı.   1. Yağ tüketiminizi tamamen sıfırlamayın. Sıfırlarsanız yağda eriyen A,D,E,K vitaminlerinin yetersizliğine neden olursunuz. Yağ içeriği dengesiz ve yetersiz diyetlerle zayıflayan kişilerin bir süre sonra saçları dökülmeye, cansızlaşmaya, tırnakları kırılmaya, cildi soluklaşmaya başlar.   2. Protein diyetleri uzun vadede böbrek ve karaciğer üzerine olumsuz etki eder. Ayrıca kalsiyum emilimini olumsuz etkileyerek, ilerleyen yaşlarda kemik erimelerine zemin hazırlar.   3. Yanlış diyet uygulamanın en kötü sonucu, diyeti bıraktığınızda hızla verdiğinizden daha fazla kilo almaktır.   4. Eğer bir diyet programı sizin halsiz, bitkin, soluk benizli, sinirli olmanıza neden oluyorsa sizin için kesinlikle yanlıştır.   5 .Yanlış diyet programlarının en acı sonuçlarından birisi de iştah patlamasıdır. Önünü alamadığınız bir besin tüketimi, sağlıksız yapılan diyet programlarının sonrasında kaçınılmazdır.   6. Sağlıklı bir diyet programının tek bir hedefi olmalıdır. O da yağ hücrelerinizin içindeki yağ miktarı. Eğer yağ yakımı olmadan sadece tartıdaki azalımla yetinirseniz, vücudunuzda sarkma ve deformasyon artar. Kastan kaybettiğiniz kilo, yeniden kilo aldığınızda kas miktarınızın değil, yağ miktarınızın artması ile sonuçlanır. Uzun vadede bu şekilde kilo verip almalar kaslarınızın güçsüzleşmesine neden olur.   7. Kısa sürede sağlıksız kilo vermek, vücudunuzda vitamin ve minerallerin yetersizliğine neden olur. Örneğin; B vitaminleri eksikliği sinirlerinizi bozarak depresyona girmenizi, kalsiyum eksikliği kemik dokunuzun bozulmasını, demir eksikliği saç, cilt, tırnaklarınızın sağlıksız olmasına neden olur.   8. İlerleyen yaşlarda alzheimer riskini artırır.   9. Kısa sürede verilen kiloları aynı hızla fazlasıyla geri almanızkuvvetle muhtemel olduğu için özgüveninizi ve psikolojinizi bozar.   10. Gerçekten sağlıklı bir diyet programı uygulamaya başladığınızda, eskiden yaptığınız tüm yanlış diyetler vücudunuzun kilo vermeye direncini artırır. Bir süre sonra eskisi kadar kolay kilo veremezsiniz. Daha sabırlı, daha uzun diyet uygulamak zorunda kalırsınız.  

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Gereksiz antibiyotik kullanımı hasta ediyor

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, gereksiz antibiyotik kullanımının hastalıklara yol açtığını belirtti.   Kara, Türkiye'de antibiyotik kullanımının fazla ve kontrolsüz olduğunu söyledi.   Antibiyotiklerin yanlış kullanılması nedeniyle hastalıkla mücadelede zorlanıldığını ifade eden Kara, gereksiz antibiyotik kullanımının ilerleyen dönemlerde çok daha büyük hastalıklara neden olduğunu vurguladı.   "Yanlış antibiyotik kullanımı daha çok alerjik, ishal, obezite ve bağırsak gibi hastalıklarına neden oluyor" diyen Kara, şöyle devam etti:   "Özellikle çocuklarda antibiyotik kullanımına daha fazla dikkat edilmesi gerekiyor. Çocuklarda antibiyotik kullanırken iki şeye çok dikkat etmeliyiz. Birincisi gerçekten enfeksiyon antibiyotikle tedavi edilebiliyor mu? İkincisi ise antibiyotikle tedavi ediliyorsa da uygun olanı ve gereken dozda kullanılmasına özen göstermeliyiz. Bazen 'güçlü antibiyotik iyisidir' diye düşünüyoruz ama gereğinden güçlü antibiyotik kullandığımızda bizim için avantajlı olan mikro organizmaları öldürüyoruz."   Çocukların vücutlarının savunma mekanizmalarının genelde bir yaşına kadar annesinden geçen hücrelerle oluştuğunu anlatan Kara, bu dönemden sonra özellikle anne sütünün mikroplara karşı korunma yöntemlerinin başında geldiğini belirtti.   "Israrcı olmayın"   Prof. Dr. Kara, şunları kaydetti:   "Antibiyotik kullanırken iki kez düşünün. Hastalar, doktorlarıyla görüşürken antibiyotikte ısrarcı olmasınlar. Eğer size antibiyotik öneriliyorsa doktorunuza bir kere daha sorun 'Bu antibiyotik mutlaka gerekiyor mu? Kullanmamız lazım mı?' diye. Bu tüm yaş grupları için geçerli ama çocuklar için daha da önemli. Özellikle çocuklar için iki kez sormak lazım. 'Mutlak gerekli mi? 'Antibiyotik almadan tedavi olabilir mi?, 'Bir gün veya iki gün bekleyip hastalığın devamı halinde kullansak olur mu?' diye doktorlara mutlaka sormak lazım. Tekrar tekrar doktorla konuşarak, tartışarak antibiyotik kullanımına beraber karar vermek gerekiyor."   Bir çocuğun yılda dört kez enfeksiyon hastalığı geçirdiğini, bunun üçünde antibiyotiğe gerek olmadığını vurgulayan Kara, "Belki bir tanesinde gerekecek. Eğer dördünde de antibiyotik kullanmışsa neredeyse 365 günün 1,5-2 ayını antibiyotik kullanarak geçirmiş oluyor. Bunlar ileride çok büyük bedellere neden oluyor" diye konuştu. AA  

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Zika virüsü 2 milyardan fazla insanı tehdit ediyor

Bebeklerde ciddi doğum kusurlarına neden olan Zika virüsünün yayılmasına elverişli coğrafyalarda, 2 milyardan fazla insanın yaşadığı belirtildi.   İngiliz eLife dergisinin küresel Zika haritası, çeşitli ülkelerden bilim adamlarının araştırmalarına göre dünyada 2 milyar 173 bin 27 kişinin Zika virüsünün etkin olduğu alanlarda bulunduğunu ortaya çıkardı.   Zika virüsünün dünya çapında çevresel uygunluk haritalandırmasının yapıldığı çalışmada, Güney Amerika'da riskli bölgelerin, kıta boyunca uzanan Amazon nehrinin kolları çevresindeki kentler ve sahil şeridi olduğu belirlendi.   Brezilya en büyük risk alanına sahip ülke Çalışmada, Amerika kıtasının büyük bir kısmının virüsün yayılması için uygun özellik sunduğu, özellikle büyük risk alanına sahip Brezilya'yı Kolombiya ve Venezuela'nın takip ettiği belirtildi.   Brezilya'nın güneyindeki sahil kentleriyle kuzeyindeki alanların virüs için çevresel olarak uygun şartlar taşıdığı kaydedilirken, sivrisineklerin az görüldüğü ülkenin orta kesiminin Zika virüsü için elverişli olmadığı ifade edildi.   Çalışmaya göre, ABD'de de Zika virüsü için uygun çevresel ortam Teksas ve Florida'da bulunuyor. Çalışmada, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve çevresindeki Sahraaltı Afrika ülkelerinde de Zika virüsünün yayılma riskinin bulunduğu belirlendi. AA

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Gereksiz antibiyotik kullanımı hasta ediyor

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, gereksiz antibiyotik kullanımının hastalıklara yol açtığını belirtti.   Kara, Türkiye'de antibiyotik kullanımının fazla ve kontrolsüz olduğunu söyledi.   Antibiyotiklerin yanlış kullanılması nedeniyle hastalıkla mücadelede zorlanıldığını ifade eden Kara, gereksiz antibiyotik kullanımının ilerleyen dönemlerde çok daha büyük hastalıklara neden olduğunu vurguladı.   "Yanlış antibiyotik kullanımı daha çok alerjik, ishal, obezite ve bağırsak gibi hastalıklarına neden oluyor" diyen Kara, şöyle devam etti:   "Özellikle çocuklarda antibiyotik kullanımına daha fazla dikkat edilmesi gerekiyor. Çocuklarda antibiyotik kullanırken iki şeye çok dikkat etmeliyiz. Birincisi gerçekten enfeksiyon antibiyotikle tedavi edilebiliyor mu? İkincisi ise antibiyotikle tedavi ediliyorsa da uygun olanı ve gereken dozda kullanılmasına özen göstermeliyiz. Bazen 'güçlü antibiyotik iyisidir' diye düşünüyoruz ama gereğinden güçlü antibiyotik kullandığımızda bizim için avantajlı olan mikro organizmaları öldürüyoruz."   Çocukların vücutlarının savunma mekanizmalarının genelde bir yaşına kadar annesinden geçen hücrelerle oluştuğunu anlatan Kara, bu dönemden sonra özellikle anne sütünün mikroplara karşı korunma yöntemlerinin başında geldiğini belirtti.   "Israrcı olmayın"   Prof. Dr. Kara, şunları kaydetti:   "Antibiyotik kullanırken iki kez düşünün. Hastalar, doktorlarıyla görüşürken antibiyotikte ısrarcı olmasınlar. Eğer size antibiyotik öneriliyorsa doktorunuza bir kere daha sorun 'Bu antibiyotik mutlaka gerekiyor mu? Kullanmamız lazım mı?' diye. Bu tüm yaş grupları için geçerli ama çocuklar için daha da önemli. Özellikle çocuklar için iki kez sormak lazım. 'Mutlak gerekli mi? 'Antibiyotik almadan tedavi olabilir mi?, 'Bir gün veya iki gün bekleyip hastalığın devamı halinde kullansak olur mu?' diye doktorlara mutlaka sormak lazım. Tekrar tekrar doktorla konuşarak, tartışarak antibiyotik kullanımına beraber karar vermek gerekiyor."   Bir çocuğun yılda dört kez enfeksiyon hastalığı geçirdiğini, bunun üçünde antibiyotiğe gerek olmadığını vurgulayan Kara, "Belki bir tanesinde gerekecek. Eğer dördünde de antibiyotik kullanmışsa neredeyse 365 günün 1,5-2 ayını antibiyotik kullanarak geçirmiş oluyor. Bunlar ileride çok büyük bedellere neden oluyor" diye konuştu. AA  

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Emziren annelere beslenme önerileri

Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, “Hamilelik döneminde beslenme bebeğin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi için ne derece önemli ise, emziklilik dönemindeki beslenme de o derece önemlidir. Bir bebeğin büyüme ve gelişme döneminde alması gereken en önemli besin anne sütüdür ve annenin yeterli miktarda ve nitelikte süt üretebilmek için beslenme düzenine dikkat etmesi gerekir” dedi.   Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, bebek beslenmesinde yeri doldurulamayan bir doğa harikası olan anne sütünün daha besleyici olması için tüketebilmesi gereken en iyi 15 besini şöyle sıraladı:   “Yoğurt: İçeriğindeki mükemmel kalsiyum, fosfor oranı ile vazgeçilmez bir besin yoğurt. Hem annenin bebeği ile paylaştığı mineral depolarını doldururken hem de bebeğin kemik ve diş sağlığı için son derece önemli bir rol oynuyor. Annenin enerji ihtiyacına göre günde 2 veya 3 bardak mutlaka yoğurt tüketmesi gerekiyor. Yumurta: Yumurta içeriğindeki zengin A, C ve E vitamini; iyot, fosfor ve çinko gibi mineralleriyle en önemli, en kaliteli protein kaynaklarından biri. Bebeğinizin beyin gelişimine katkıda bulunan, sütünüzün kalitesine destek çıkan en değerli besin!   Yulaf Ezmesi: Bu kompleks karbonhidrat daha enerjik hissetmenizi sağlar ve süt miktarınızı artırır. Bitkisel protein ve posadan zengin olan yulaf ezmesi sindirim sistemini düzenler. Bebeğini sakin sakin emzirmek isteyen anneler, akşam yemeğinden sonra yoğurt ile tüketebilirsiniz!   Süt / Ayran: Anne sütünü artırmanın ilk yolu sıvı tüketimini artırmaktır. Bu sıvıların başında da önemli protein kaynağı olan ve kalsiyumdan zengin süt ve ayran gelir. Sütü yağsız, ayranı ise yağsız ve tuzsuz tercih edin.   Ton Balığı / Somon: Ton balığı ve somon omega 3 ve proteinin iyi kaynaklarıdır. Bebeğinizin beyin gelişimini destekler, sizin ise emziklilik döneminde stres yönetiminize destek çıkar.   Maş Fasulyesi / Börülce: B grubu vitaminleri ve posadan zengin olan bu besinler; sindirim sistemini düzenler, kan şekeri kontrolünü sağlar ve bol miktarda bitkisel protein içerir. Haşlayıp koyu yeşil yapraklı sebzelerle karıştırıp salata şeklinde tüketebilirsiniz.   Karabuğday / Buğday: Bu besinler düşük glisemik indeks değerine ve yüksek posa oranına sahiptir. Kan şekeri kontrolü sağlar, sindirim sistemi fonksiyonlarını iyileştirir. Karabuğdayı sebze yemeklerinde, salatalarınızda veya pilav olarak tüketin. Buğdayı ise süt ile pişirip içine 1 tatlı kaşığı bal koyarak tatlı ihtiyacınızı giderin, sütünüzü artırın.   Yağlı tohumlar: Fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar zengin yağ asidi, vitamin ve mineral bileşimi ile ön plana çıkıyor. Annenin beslenmesinde yağ asidi bileşimine önem vermesi sütün daha kaliteli salgılanmasına ve bebeğin sinirsel gelişimine destek oluyor.   Ispanak / Pazı / Dereotu: Emzirme süresince ikinize de gerekli olan demir, kalsiyum ve folik asit içerirler. Çiğ veya az pişmiş olarak tercih edin, yemeklerin içinde de mutlaka kullanın.   Çemen Tohumu: Tavuk ve et yemeklerinize lezzet katan bu besin aynı zamanda sütünüze de bolluk katacaktır.   Rezene: Hormon değişikliklerine yol açan maddelerce zengin olan rezene, anne sütü salınımı için gerekli olan östrojen ve prolaktin hormonlarının üretimini artırır. Hem bebeğinizi hem de sizi rahatlatır.   Sarımsak / Soğan: Anne sütü artıran en iyi besinler arasında yer alırlar. Süt üretimine yardımcı bileşikler vardır. Yemeklerinizde ve salatalarınızda bol bol kullanın.   Kuşkonmaz: Kuşkonmazda, emziren annelerin süt üretimi için, gerekli hormonlar vardır. A vitamini, potasyum ve posadan zengin olan kuşkonmazı sebze yemeklerinde, ızgara etlerin yanında kullanın.   Balkabağı: Zengin beta karoten içeriğiyle sütünüzü artıran balkabağını, tatlı olarak tüketmeniz hem tatlı isteğini azaltacak, hem de sütünü artıracaktır.   Su - Maden Suyu: Emzirme döneminde olan anne, sütünü artırmak için 2,5-3 litre su içmelidir. Emzirirken terleyerek kaybettiğiniz elektrolitlerinizi ise günde 1 tane maden suyu ile tamamlayın.”  İHA

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

22 Nisan 2016 Cuma

Hamileler bu habere dikkat!!

Yaz aylarının gelmesi ile anne adaylarında bir takım güçlükler artmakta, kafalardaki yanıt bekleyen sorular çoğalmakta. Hamilelerin yaz aylarında giyim, beslenme, seyahat ve tatil sırasında dikkat etmesi gerekenleri, Memorial Ataşehir Hastanesi doktorlarından Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Zeki Salar, "Hamileliğin erken dönemlerinde bulantı kusma halsizlik yaz aylarını biraz daha güç geçirmeye neden olurken, gebeliğin son aylarında bebeğin büyümesi hareketlerin zorlaşması nedeniyle sıkıntılar yaşanabilir" dedi.
"Tatil planları yapılırken gidilecek bölgenin özellikleri önceden gözden geçirilmelidir" diyen Zeki Salar, "Hava, nem, sağlık imkanları ulaşım belli başlı konulardır. Tropikal bölgeler sıtma başta olmak üzere birtakım enfeksiyonlar açısından risk taşır bu bölgelere gebelik döneminde seyahat tercih edilmemelidir. Konu ile ilgili anne ve baba adaylarından gelen soruları sınıflandırarak dört başlık halinde inceleyebiliriz. Hamilelikte en güvenilir seyahat nasıl olmalı? Hamilelikte yazın ne yemeli nasıl beslenilmeli? Yazın nasıl giyinilmeli, ne tür elbiseler tercih edilmeli? Yaz aylarında hamilelerin yapabileceği sporlar nelerdir ? Deniz ve güneşlenme zararlı mıdır?" şeklinde açıklamalarda bulundu.

HAMİLELİKTE SEYAHAT
Hamilelik döneminde seyahatlerle ilgili açıklama yapan Zeki Salar, " Yaz aylarının gelmesi ile gerek aile ziyareti amacı ile gerekse tatil amacı ile seyahatler artmaktadır. Gebeliğin 11. -36.haftası seyahat için en uygun dönemlerdir. Düşük tehlikesi, erken doğum riski, kanama ve pıhtılaşma sorunları olan anne adayları seyahat öncesi doktorları ile durumlarını görüşmeleri gereklidir. Gebelikte uzun mesafelerde uçak ile seyahat tercih edilmelidir. Bunu özel araç ile seyahatler takip eder.Otobüs ile seyahat çok sağlıklı ve konforlu değildir. Uçak ile Seyahatte; Seyahat mesafesi uzak ise her zaman havayolu ile ulaşımı tercih edilmelidir. Havayolu ile ulaşımda dikkat edilmesi gereken hususlar: Gebeliğin 28. haftasına dek anne adayları doktor raporu olmaksızın seyahat edebilirler. Havalimanlarında güvenlik kapılarından geçilmesinin ispatlanmış bir zararı yoktur. Ancak birçok anne adayı güvenlik kapılarından geçmek istemez. Bu durumda klasik üst arama talep edebilirsiniz. Güvenlik kapılarında sorun yaşanmaması, gebelik haftanızı gerekirse belgelendirmek için uçuş öncesi doktorunuzdan uçuş raporu almanız yararınıza olacaktır. 28.- 36. hafta arası anne adayları doktor raporu ile seyahat edebilirler. Bu rapor raporun verildiği tarihten itibaren 1 hafta süre ile geçerlidir. Seyahat süreniz bir haftadan uzun ise dönüş için ikinci bir uçuş raporu almanız gerekebilir. 36.hafta ve sonrasında uçabilir raporu olsa da anne adayı uçağa kabul edilmeyebilir.
Yurtdışı uçuşlarda Türkçe ve İngilizce hazırlanan rapor hazırlanmasına dikkat edilmelidir.Uçak yolculukları sırasında uzun süre hareketsiz kalmak anne adaylarında kanın bacak damarları içinde pıhtılaşması ve bu pıhtının yerinden koparak akciğer, beyin gibi hayati organlara giderek burada kan akımının durmasına neden olabilir. Bu olaya “tromboemboli” adı verilir. Bu nedenle 3 saatten fazla uzun uçuşlarda; uzun süre hareketsiz kalınmamasına dikkat edilmeli. Yeterli miktarda sıvı tüketilmeli. Uzun uçuşlarda bacakta kan dolaşımını arttıran varis çorapları giyilmelidir. Gerekli hallerde kan pıhtılaşmasını önleyici ilac tedavisi uçuş öncesi alınmalıdır. Bu öneriler hamileliğin başından doğumdan sonra 6 haftalık süreç için geçerlidir. Doğumun gerçekleşmesi ile bir anda kanın pıhtılaşmasına olan eğilim azalmaz. Bunun için doğumdan sonra 6 haftanın geçmesi gerekir. Bu öneriler tüm anne adayları için gereklidir. Ancak anne adayında yada ailesinde kan pıhtılaşma sorunu var ise, gebelik zehirlenmesi ( preeklampsi) bacaklarda büyük varisler söz konusu ise ek tedbirler gereklidir" ifadelerini kullandı.

ÖZEL ARAÇ İLE SEYAHAT
"Kısa mesafeli seyahatte 11. haftadan sonra arka koltukta oturulması ya da ön koltukta oturulacaksa emniyet kemeri ile vücut arasında küçük bir yastık bulundurulması uygundur" diye konuşan Zeki Salar, "Uzun Mesafeli Seyahatte 2-3 saatte mola verilmesi, molalarda en az 10 dakika yürüyüş yapılması, böylelikle kan dolaşımının arttırılması, aracın arka koltuğunda oturulması ya da emniyet kemeri ile vücut arasında küçük bir yastık bulundurulması, yolculuk esnasında bol sıvı tüketilmesi, hafif gıdalar tüketilmesi, acı ekşi yağlı gıdaların tercih edilmemesi, kafein içeren gıdalar tüketilmemesi, kan pıhtılaşma sorunu olan anne adaylarının varis çorabı giyerek seyahat etmesi uygundur" dedi.

HAMİLELİKTE YAZIN NE YEMELİ? NASIL BESLENİLMELİ?
Zeki Salar hamilelikte yasin ne yenilmeli, nasıl beslenilmeli sorusuna ise; "Hamilelikte beslenme konusu tüm gebelik boyunca önemli bir konudur
Hamileliğin ilk aylarında bulantı ve kusmalar, yeterince sıvı tüketememe, anne adayında halsizlik baş dönmesi, bayılma ve kilo kayıplarına yol açabilir. Anne adayı sık sık, azar azar beslenmeli, yemek içmek için kendisini zorlamamalıdır.

Birden fazla su ve sıvı gıda tüketilmesi de bulantıyı artırabilir. Bu nedenle sık sık, azar azar su içilmelidir. Kilo kaybı fazla ise anne adayı ağızdan bir şey yiyip içemiyorsa serum tedavisi gerekebilir. Etimek, peksimet, galeta tarzı gıdalar bulantılar için faydalıdır. Bulantı için vitamin tedavisi, gerekirse ilaç tedavisi verilebilir. Hamileliğin ikinci yarısında ise bulantı kusmalar azalır, iştah artar.
Yaz aylarında hafif gıdalar tercih edilir. Aşırı yağlı tatlı hamur işi ağır gıdalar mide sorunlarına yol açar aynı zamanda kilo artısına neden olur. Bunun yanında bazı gıdalarda kan şekerini hızla yükselterek kilo artışı yapabilir. Dondurma, tatlı mısır, kumpir, karpuz, masum gibi gözükse de fazlası uygun değildir. Dondurma olarak sade dondurma haftada 2 kez 1-2 top olarak doğal sütten yapılmış olanlar tercih edilmelidir. Salata yaz ayları için vazgeçilmez bir besindir. Ancak tere roka marul gibi yeşilliklerin iyice yıkanmasına sirkeli suda 5 dakika bekletip durulanmasına özen gösterilmelidir. Dışarıda temizliğine güvenilmeyen yerlerde salata tüketilmemelidir. Besin zehirlenmeleri yumurta, krema, tavuk, yaş pasta gibi besinlerle sıklıkla karşımıza çıkar. İyi pişmiş olmasına bekletilmeden tüketilmesine dikkat edilmelidir. Öğünler üç ana üç ara öğün olarak beslenme alışkanlığı önerilir. Ana öğünler 08:00 12:00 18:00 gibi olabilir.
Sabah 10:00 öğleden sonra 15:00 akşam 21:00 gibi ara öğün önerilir.
Sebze , meyve tüketimi önem kazanır. Aşırı kalorili karpuz, muz gibi meyvelerin fazla tüketilmesi önerilmez. Proteinden zengin beslenme önem kazanır.

Kahvaltı da yumurta süt peynirden biri mutlaka yer almalıdır. Öğlen ya da aksam bir öğünde sebze 1 öğünde et yemeği bulunmalıdır. Günlük süt ya da yoğurt tüketimi önemlidir. Yağsız pastörize süt tercih edilir. Süt sevilmiyorsa tüketilmek zorunda değildir. Yerine 2 kase yoğurt uygundur. Günde en az bir öğünde et, tavuk ya da balık tüketimi uygundur. Bunları hazırlanmasında haşlama, ızgara daha sağlıklıdır.
Balık en az haftada bir tüketilmelidir. Deniz balıkları tercih edilir tatlı su balıklarına göre. Deniz ürünlerinden midye karides gibi ağır metal taşıyan yiyecekler önerilmez. Kalamar ayda 1 kez tüketilebilir. Kokoreç ve diğer sakatatlar önerilmeyen gıdalar arasındadır. Tercihen günde bir , en azından haftada 3- 4 kez yumurta önerilir. Et ve benzeri ürün tüketemeyen anne adayları günde bir yumurta tüketebilir. Sabah kahvaltıları önemlidir. Atlanmamalıdır. Fındık, ceviz aşırıya kaçmadan tüketilebilir. Yaz aylarında 2- 3 litre sıvı tüketilmelidir. Sıvı tüketiminde şekerli sıvılar tercih edilmez.
Akşam yemeği 18:00 - 19:00 gibi hafif olmalıdır. Yemek sonrası uzanmak mide yanmalarını reflüyü arttırır. Yürüyüş yada en azından oturmak daha uygundur. acı ekşi yağlı tatlı gıdalar reflüyü arttırır.
Reflü durumunda gerekirse bebeğe zararı olmayan ilaç tedavisi önerilebilir.
Aşırı tatlı, yağlı ağır gıdalar sadece anne adayında gereksiz kilo alınımına neden olur. Bebeğin gelişimine katkı sağlamaz. Bunlar yerine proteinden zengin gıdalar tercih edilmelidir.( et, süt, yumurta, balık, tavuk )
Bebeğin gelişimi için gerekli olan üç ana yapı taşının dengeli olarak alınması gereklidir. Bunlar protein, kalsiyum ve vitamin-mineral gruplarıdır.
Proteinlerin ana kaynağı hayvansal besinlerdir. Esansiyel olarak adlandırılan amino asitlerin hepsini içermemelerine rağmen bitkisel proteinler de hayvansal proteinlerin yerini kısmen tutabilir.
Vejetaryenlerde gebeliğin seyri genellikle normaldir. Bitkisel proteinlerin önemi artmıştır. Kırmızı et yenmesi şart değildir ve tavuk ve balık kırmızı etin yerini tutabilir. Balık haftada iki defa yenebilir. Denizde uzun süre yaşayan büyük balıkların etlerinde bazı ağır metalleri biriktirdikleri için bunların çok sık yenmesi önerilmemektedir. Haftada 120-150 gr ton balığı tüketilebilir.
Kalsiyum kaynağı olarak süt ve süt ürünlerinin bebeğin kemik gelişimini karşılamaları için yeterli miktarda alınmaları gerekir. İlerleyen gebelik haftalarında günde ortalama 400 mg kalsiyum alınması gereklidir. Çoğul gebeliklerde bu miktar artar. Günde iki su bardağı süt içilmesi, bir küçük kase yoğurt yenmesi ve iki kibrit büyüklüğünde peynir yenmesi ile bu miktarda kalsiyumu alma olanağı vardır. Süt ve süt ürünlerinin yarım yağlı veya yağsız yenmesinin herhangi bir zararı yoktur. Çiğ ve az pişmiş etten uzak durulmasında yarar vardır. Gebelik döneminde beslenmenin gerektiği kadar olması ve her besin grubunun dengeli olarak alınması yeterlidir. 'İki canlı olma' nedeni ile aşırı besin tüketiminin, bebeğin gelişimine bir faydası yoktur. Hamilelik öncesi tek kişilik beslenme alışkanlığı gebelik boyunca da devam ettirilmelidir" cevaplarını verdi.

HAMİLELİKTE YAZIN NASIL GİYİNMELİ?
Hamilelikte nasıl giyinilmesi gerektiğini belirten Salar, "Seyahatler esnasında rahat kan dolaşımını engellemeyen pamuklu keten materyalden yapılmış kıyafetler tercih edilmelidir. Açık renk kıyafetler güneş ışığını yansıtarak vücudu serin tutar koyu renk kıyafetler ise vücut ısısının artmasına neden olarak anne adayında su açığının artmasına yol açar. Naylon özellikli vücudu saran vücut ısısını arttıran kıyafetler uygun değildir. Yazın giyilecek giysilerin hava sıcaklığına uygun olması akşamları serinleyen tatil beldelerinde bu gündüz gece farkına göre kıyafet seçimi önemlidir. Alçak topuklu ve spor ayakkabılar tercih edilir. Düz ayakkabılar bel ağrısı yapabilirken yüksek topuklu ayakkabılar düşme riski taşıdığı için önerilmez. Şık bir şapka, güneş ışınlarının zararlarından korunmak için önemli bir aksesuardır" ifadelerini kullandı.

HAMİLELİKTE YAZ SPORLARI, DENİZ VE GÜNEŞ
"Yaz ayları için ideal spor anne adayları için yüzmektir Aşırı kilo almayı önlemesinin yanında doğumu kolaylaştırıcı etki gösterir" şeklinde açıklamalar yapan Salar, "Sıcak günlerde gölgede ve serin ortamlarda kalınması önemlidir. Bol su ve meyve sularının tüketilmesinde yarar vardır. Denize ve temiz havuzlara girilmesinde ve yüzülmesinde sakınca yoktur. Havuzların mutlaka devir- daim motorlu ve klorlanmış olmalarına dikkat edilmelidir.
Yüzerken kulaçtan ziyade kurbağalama stili daha iyidir. Dalış, atlama, su sporları, plaj voleybolu, surf, yamaç paraşütü, su kayağı hamilelik dönemi için uygun değildir. Önerilmez. Aşırı dalgalı zamanlarda denize girilmemelidir.

Güneşin dik geldiği saatlerde gölgede olmakta yarar vardır. Diğer zamanlarda güneşe çıkılabilir ve yanılabilir ancak mutlaka en az 30 faktörlü koruyucu bir güneş kremi sürmek gerekir. Yüzme ve güneşlenme için ideal saatler 07:00-11:00 16:00-19:00 arasıdır. Gebelikte güneşin ciltte leke yapıcı etkisi daha belirgindir. Güneşlenirken karnı korumaya veya örtmeye gerek yoktur.
Yüzme dışında yapılabilecek sporlar; yürüyüş, yoga, plates, ağırlık kaldırmadan fitness olarak sayılabilir. Sıcak ve nemli havalarda ortamlarda bu sporlar sağlıklı olmayabilir. Sabit bisiklete binilebilir. Ancak normal bisikletler düşme riski taşır.
Spor esnasında bol miktarda su tüketilmeli, çarpıntı göz kararması baş dönmesi kasık ağrısı nefes darlığı olduğu durumlarda spora devam edilmemelidir" dedi. 


Bu yiyeceklerle yağları çıra gibi yakın

‘Düzenli Tüketildiğinde Vücuttaki Yağları Çıra Gibi Yakan 10 Yiyecek’ başlığı altında yumurtadan cevize, somondan dolmalık bibere şaşırtıcı isimler yer alıyor. Bilinçli bir diyet ve spor eşliğinde tüketildiği takdirde bu yiyecekler yağlara adeta savaş açıyor.   Yaz sezonu yaklaşırken, kışın kalın kıyafetleri ortadan kalkıp altındaki ‘yaşanmışlık’ meydana çıkınca çoğumuzu bir panik aldı. Yağlardan kurtulmak, yaza biraz daha hafiflemiş girmek için herkes kendince bir yönteme başvuruyor. Bu süreçte, düzenli tüketildiğinde vücuttaki yağları çıra gibi yakan 10 yiyecek başlığı ile bizlere yardımcı olabilecek besinler sıralandı. Ancak unutmamak gerek, sağlığımızı koruyarak kilo verebilmek için bir uzmana danışarak diyete girmek ve düzenli spor yapmak gerekiyor.   Lifli gıdalar bel çevresindeki yağlarla savaşıyor   Buğday, yulaf, arpa, muz ve portakal gibi lifli gıdalar, American Journal of Clinical Nutrition isimli derginin araştırmasına göre özellikle simit, yani bel bölgesindeki yağlarla doğrudan savaş içine giriyor.   Yeşil çay kilo kaybına yardımcı   Yeşil çay kilo verdirmiyor ancak düzenli spor ve doktor kontrolündeki diyet ile birlikte tüketildiğinde kilo kaybına yardımcı oluyor.   Yumurta protein içeriği ile yağ yaktırıyor   Protein içeriği sayesinde yumurta, kilo vermeye yardımcı önemli bir yiyecek. Vücut proteini parçalamak için daha çok enerji yakıyor, bu da ister istemez kilo vermeye yardımcı oluyor.   Yoğurt ve peynir tok tutuyor   Peynir ve yoğurt, yumurtadaki gibi tok tutma özelliğine sahip, ek olarak içerdiği kalsiyum da vücudun alması gereken önemli bileşenlerden birisi. Yağsız olanları tercih edildiğinde ve düzenli tüketildiğinde bu ikili de vücut yağlarına etki ediyor.   Yakımı en kolay mucize somon   Somon balığında bulunan omega 3, insan vücudu tarafından depolanması çok güç olan ve yakımı da en kolay olan mucize bir yağdır. Bu yararlı yağlar vücut içindeki kötü yağların yerini alarak onları bertaraf eder.   Cevizin yağı da kilo vermeye yardımcı   İçerdiği yağlar, lif ve protein vücudun insüline olan direncini artırarak kilo vermeye yardımcı oluyor. Çünkü ceviz, en iyi omega 3 yağ asit kaynağından biri.   Elma yağ yakımını kolaylaştırıyor   Elmanın bileşenleri ve lifli yapısı yağ yakımını kolaylaştırıyor. Buna düşük kalorisini de eklediğimizde, yaz kış bulunabilen bu lezzeti tüketmek oldukça faydalı.   Dolmalık biber hastalıklardan da koruyor   Elmanın tüm özelliklerini barındıran dolmalık biberde bir de C vitamini bulunuyor. Kışın olumsuz etkilerinden kurtulurken kilo vermek şahane!   Keten tohumu tok tutuyor   Her gün kahvaltıda yoğurdunuza ya da akşam yemeklerinde salatanıza bir yemek kaşığı keten tohumu eklemek, tok tutarak fazla besin alımını engelliyor.   Keskin sirke yağlara zarar   Sirke vücuttaki yağların harekete geçmesini sağlayarak parçalanmasına yardımcı oluyor. Salata ve çorbalarda sirke kullanmak da ayrı bir leziz oluyor.  

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Zika virüsü 2 milyardan fazla insanı tehdit ediyor

Bebeklerde ciddi doğum kusurlarına neden olan Zika virüsünün yayılmasına elverişli coğrafyalarda, 2 milyardan fazla insanın yaşadığı belirtildi.   İngiliz eLife dergisinin küresel Zika haritası, çeşitli ülkelerden bilim adamlarının araştırmalarına göre dünyada 2 milyar 173 bin 27 kişinin Zika virüsünün etkin olduğu alanlarda bulunduğunu ortaya çıkardı.   Zika virüsünün dünya çapında çevresel uygunluk haritalandırmasının yapıldığı çalışmada, Güney Amerika'da riskli bölgelerin, kıta boyunca uzanan Amazon nehrinin kolları çevresindeki kentler ve sahil şeridi olduğu belirlendi.   Brezilya en büyük risk alanına sahip ülke Çalışmada, Amerika kıtasının büyük bir kısmının virüsün yayılması için uygun özellik sunduğu, özellikle büyük risk alanına sahip Brezilya'yı Kolombiya ve Venezuela'nın takip ettiği belirtildi.   Brezilya'nın güneyindeki sahil kentleriyle kuzeyindeki alanların virüs için çevresel olarak uygun şartlar taşıdığı kaydedilirken, sivrisineklerin az görüldüğü ülkenin orta kesiminin Zika virüsü için elverişli olmadığı ifade edildi.   Çalışmaya göre, ABD'de de Zika virüsü için uygun çevresel ortam Teksas ve Florida'da bulunuyor. Çalışmada, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve çevresindeki Sahraaltı Afrika ülkelerinde de Zika virüsünün yayılma riskinin bulunduğu belirlendi. AA

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

21 Nisan 2016 Perşembe

Gereksiz antibiyotik kullanımı hasta ediyor

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, gereksiz antibiyotik kullanımının hastalıklara yol açtığını belirtti.   Kara, Türkiye'de antibiyotik kullanımının fazla ve kontrolsüz olduğunu söyledi.   Antibiyotiklerin yanlış kullanılması nedeniyle hastalıkla mücadelede zorlanıldığını ifade eden Kara, gereksiz antibiyotik kullanımının ilerleyen dönemlerde çok daha büyük hastalıklara neden olduğunu vurguladı.   "Yanlış antibiyotik kullanımı daha çok alerjik, ishal, obezite ve bağırsak gibi hastalıklarına neden oluyor" diyen Kara, şöyle devam etti:   "Özellikle çocuklarda antibiyotik kullanımına daha fazla dikkat edilmesi gerekiyor. Çocuklarda antibiyotik kullanırken iki şeye çok dikkat etmeliyiz. Birincisi gerçekten enfeksiyon antibiyotikle tedavi edilebiliyor mu? İkincisi ise antibiyotikle tedavi ediliyorsa da uygun olanı ve gereken dozda kullanılmasına özen göstermeliyiz. Bazen 'güçlü antibiyotik iyisidir' diye düşünüyoruz ama gereğinden güçlü antibiyotik kullandığımızda bizim için avantajlı olan mikro organizmaları öldürüyoruz."   Çocukların vücutlarının savunma mekanizmalarının genelde bir yaşına kadar annesinden geçen hücrelerle oluştuğunu anlatan Kara, bu dönemden sonra özellikle anne sütünün mikroplara karşı korunma yöntemlerinin başında geldiğini belirtti.   "Israrcı olmayın"   Prof. Dr. Kara, şunları kaydetti:   "Antibiyotik kullanırken iki kez düşünün. Hastalar, doktorlarıyla görüşürken antibiyotikte ısrarcı olmasınlar. Eğer size antibiyotik öneriliyorsa doktorunuza bir kere daha sorun 'Bu antibiyotik mutlaka gerekiyor mu? Kullanmamız lazım mı?' diye. Bu tüm yaş grupları için geçerli ama çocuklar için daha da önemli. Özellikle çocuklar için iki kez sormak lazım. 'Mutlak gerekli mi? 'Antibiyotik almadan tedavi olabilir mi?, 'Bir gün veya iki gün bekleyip hastalığın devamı halinde kullansak olur mu?' diye doktorlara mutlaka sormak lazım. Tekrar tekrar doktorla konuşarak, tartışarak antibiyotik kullanımına beraber karar vermek gerekiyor."   Bir çocuğun yılda dört kez enfeksiyon hastalığı geçirdiğini, bunun üçünde antibiyotiğe gerek olmadığını vurgulayan Kara, "Belki bir tanesinde gerekecek. Eğer dördünde de antibiyotik kullanmışsa neredeyse 365 günün 1,5-2 ayını antibiyotik kullanarak geçirmiş oluyor. Bunlar ileride çok büyük bedellere neden oluyor" diye konuştu. AA  

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

19 Nisan 2016 Salı

Kalp sağlığınız için bunlara dikkat!

Kalp Sağlığı Haftası nedeniyle açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, kalp sağlığını korumak için neler yapılabileceğine dair ipuçlarını paylaştı.

Prof. Dr. Günsel Avcı, damar sertliği görülen hastalarda ilerleme riski söz konusu olduğunda, genç yaşlarda kalp damarlarında ciddi derecede darlıklar oluşabildiğini, bu darlıkların da zamanla koroner kalp hastalığı, kalp krizi ve kalp yetersizliğine yol açabileceğini söyledi.

Kalp sağlığınızı korumak için bunları yapın

Kalp sağlığı hakkında önemli tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Günsel Avcı, “Damar sertliğinden korunmak ve uzun yıllar sağlam bir kalp ile mutlu yaşamak için, ergenlik çağından itibaren düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek ve kilo almaktan kaçınmak gerekiyor. Ayrıca sigara ve alkol benzeri zararlı alışkanlıklar edinmemeli, sigarayı içenler bir an önce bu bağımlılıktan kurtulmalı, gerekiyorsa sigara bağımlılığından kurtulmak için yardım almalıdır. Tüm bu çabalar yaşam biçimi olarak benimsenmeli ve uygulanmalıdır” diye konuştu.

Bu tavsiyeleri uygulayamayan, ayrıca şeker hastalığı, tansiyon ve kolesterol yüksekliği, genetik kalp rahatsızlığı gibi, damar sertliğine yatkınlık oluşturan riskleri bulunan kişilerin daha etkili bir korunmaya ihtiyacı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Günsel Avcı, bu kişilerin ‘Doğal Bypass Tedavisi ile kalp sağlıklarını korumalarının mümkün olduğunu söyledi. Doğal Bypass Tedavisinin, vücudun belden aşağısının kalp ritmi ile uyumlu olarak ardı sıra sıkıştırılıp gevşetilerek masaj şeklinde uygulanan bilimsel bir tedavi olduğunu belirten Prof. Dr. Günsel Avcı, bu yöntemle kalp damarlarının daralması ve kalp krizi hasarı önlenerek, sağlıklı ve kaliteli bir yaşam şansı elde edilebildiğini ifade etti.

“Doğal Bypass” (EECP) kalbe dost bir tedavi türü

Doğal Bypass Tedavisi’nin, kalbe son derece dost bir tedavi türü olduğunu belirten Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, “Bu tedavi sayesinde kan dolaşımı canlanmakta, damarlar damar sertliğine karşı korunmaktadır. Tıp dilinde ‘Enhanced External Counter Pulsation’ sözcüklerinin baş harfleri ile kısaca “EECP Tedavisi” diye bilinen bu yöntem, Amerika’da 1995 yılında FDA onayı aldı. Bu tedavi ağır kalp hastalarında dahi kullanılan bir tedavi türü” dedi.

Damar sertliği, damarlarda ciddi darlıklar oluşturmadan, ‘Doğal Bypass Tedavisi’ kürleri ile daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürülebileceğinin altını çizen Prof. Dr. Avcı, hastalığa yatkınlık riski olanlarda, belirli aralıklarla uygulanacak 35 saatlik tedavinin, koroner kalp hastalığını önleyebildiğini kaydetti.

Prof. Dr. Günsel Avcı sözlerini şöyle tamamladı:

“Ritmik masaj kürleri şeklinde uygulanan Doğal Bypass tedavisi, koroner kalp hastalığı olup, stent ya da bypass ameliyatı tedavisi görmüş hastalarda, bu işlemlerle elde edilen geçici iyiliğin daha uzun ömürlü olmasını sağlıyor. Hastalığın yeniden ortaya çıkışını geciktiriyor. Tekrarlayan hastane başvurularını azaltarak koroner anjiyografi ve stent uygulaması gereğini önlüyor. Böylece, “Doğal Bypass Tedavisi”, kalp hastalığı olanlara da kaliteli bir yaşam sağlıyor”



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Organik tarım hakkında doğru sandığımız 10 abartı bilgi

Gerek büyüklerimizden, gerekse büyük şehirlerden bıkıp da güneye yerleşmiş abilerimiz ve amcalarımızdan sık sık duyarız... “eskiden domatesler böyle değildi” “ben bahçede bi domates yetiştiriyorum ki, of” “bu sizin yediğiniz hormonlu domatesler çok kötü, bizim buralara gelin de gerçek domates yiyin”

Bahçesinde meyve-sebze yetiştirmeye başlayan hemen hemen her insan şehirde pazarlardan meyve-sebze satın alanlara yukarıdan bakma eğiliminde. Bir de bunlar yetmiyormuş gibi kendisine çevreci diyip, organik tarımın ve beslenmenin faydalarını yalan yanlış bilgilerle ezberden tekrar eden bir toplumsal kesim türedi. Organik tarımın bir takım faydaları olduğu gerçeği cebimizde, bununla birlikte konuyla ilgili ortalıkta dolaşan yanlış ve abartı bilgiler de çok fazla. Günün birinde birileri karşınıza, aşağıdaki 10 argümanla çıkarsa o kişilerin yanlışlarını düzeltmek sizin elinizde.

1. Organik tarım vahşi yaşama ve doğaya saygılı
Öncelikle bunu diyen insanın tarımın ne olduğundan haberi yoktur. Kesin bilgi, yayalım!

Organik tarım için kullanılan tarım ilaçlarının (nasıl yani; organik tarım yapılırken tarım ilacı mı kullanılıyor!) hayvanlara ve toprağa daha az zarar verdiği doğru. Fakat sorun şu ki, bu tarz tarım yapabilmek için organik olmayan tarım alanlarından çok daha fazlasını işgal etmek gerekiyor. Bu da daha çok ağaç kesmek, daha az ormana sahip olmak demek.

2. Organik tarım dünyayı açlıktan kurtaracak
Öyle bir şey yok. Tam olarak yukarıdaki sebepten dolayı tüm dünyada sadece organik tarım yapılsa dünya üzerinde bugünkünden çok daha fazla açlık olur. Dünyadaki açlığın sebebi GDO'lu gıdalar ya da organik olmayan tarım değil gıda endüstrisidir, kaynakların eşit dağıtılmaması ve gelir eşitsizliğidir. Günün birinde birileri yolunuzu kesip size “eğer organik tarıma geçmezsek dünyada açlık artacak” ya da benzeri bir cümle kurarsa o kişinin, gözlerinizin içine baka baka yalan söylediğinden emin olabilirsiniz.

3. Organik tarımda tarım ilacı kullanılmıyor
Tarım ilacı kullanılmayan bir tarım türü yok. Hatta ABD'de organik tarım standartlarına uygun 20'den fazla kimyasal var. Hatta bu kimyasallarda kullanılan organik bileşikler konvansiyonel tarım için kullanılan kimyasallar kadar güçlü olmadığı için daha yüksek dozlarda kullanılabiliyor.

4. Organik gıda daha besleyici
Bunu aklınız alabiliyor mu? Organik gıda genetik olarak zenginleştirilmiş bir gıdadan nasıl daha besleyici olabilir? Yapmayın, etmeyin. Düşmeyin bu tuzaklara. Bugüne kadar yapılan hiçbir bilimsel araştırma organik gıdaların daha besleyici olduğuna işaret etmiyor. Hatta meyve-sebzelerin rafta bekledikçe besin değerlerini kaybettiğini de hesaba katarsak, bir hafta rafta bekleyen GDO'lu ıspanağın bir hafta rafta bekleyen organik ıspanaktan daha besleyici olma ihtimali bir hayli yüksek.

5. Organik gıda daha güvenli
Organik diyince insanlar genellikle daha güvenli ve sağlıklı gıdalardan bahsedildiğini düşünüyor ama bu çoğu zaman doğru değil. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi tarım kimyasalları organik tarımın da vazgeçilmez parçalarından biri. Mesela organik tarımda kullanılan ve organik bir böcek ilacı olan rotenone'nin hücrelerimizin enerji deposu mitokondrileri öldürdüğü ortaya çıktı.

6. Organik tarımla ekolojik tarım aynı şey...
...değil. Bazı durumlarda doğru olsa da genel geçer bir doğru değil. Örneğin organik süt ürettiğini söyleyen dev gıda firmaları ürettikleri sütlerdeki besin eksiklerini tamamlamak için birçok bileşeni sonradan ekliyor. Organik gıdaların kaynak, kalite, saflık ve güvenlik standartlarının nasıl belirlendiği ise başka bir tartışmanın konusu.

7. Organik gıda daha temiz
Organik olsun olmasın her besinde, antibiyotiklerle tedavi edilemeyen E.coli bakterisine rastlamak mümkün. İnsanlar nedense organik besinlerde bu bakteriye rastlanmadığını düşünüyor. Organik besinler de tüm meyve-sebzeler gibi tüketilmeden önce çok iyi temizlenmeli. 1999-2010'a kadar olan süreçte 10 binden fazla insan E.coli sebebiyle gıda zehirlenmesi yaşadı ve bunların büyük bölümünden de organik gıdalar sorumlu.

8. Organik etiketler kalitenin garantisidir
ABD'de Tarım Bakanlığı tarafından belirlenmiş organik gıda standartları var. Bununla birlikte 6. maddede de belirttiğimiz gibi bu standartlar da başka bir tartışma konusu. Peter Laufer'in Organic: A Journalist's Quest to Discover the Truth Behind Food Labeling (Organik: Gıda Etiketlemenin Ardındaki Gerçeğin Peşinde Bir Gazeteci) kitabı bu meselenin üzerine gidiyor ve organik etiketiyle tüketiciye sunulan gıdaların kökenlerini tespit etmenin fazlasıyla zor olduğunu ortaya koyuyor.

9. Organik gıdalar çok sıkı kontrol ediliyor
Herhangi bir gıda ne kadar sıkı kontrol ediliyorsa organik ürünler de o kadar kontrol ediliyor. Eğer bir firmanın gıda kontrolüyle ilgili departmanı veya bu iş için dışarıdan aldığı desteğe ayırdığı yatırım miktarı düşükse kontrol kalitesi de bununla doğru orantılı düşük oluyor.

10. Organik gıdaya talep artıyor
Görünürde böyle bir talep yok. Örneğin İngiltere'de satılan gıdanın sadece %1'i organik sınıfına giriyor. Birleşik Krallık Tarım Derneği'ne göre ise organik tarım sürdürülebilir gelişme için önemli. Bununla birlikte bu kurumun sadece başka bir ticari grup olduğu düşüncesi de hakim.

Tüm bunlarla birlikte, her insanın ihtiyaçları farklı, bu nedenle beslenme ihtiyaçlarını gidermesi için ne gerekiyorsa onu tüketmeli. Ayrıca insanların damak tadına uygun, sevdiği gıdayı tüketmesi de tamamen kişisel seçimi. Organik kötüdür demiyoruz, organik gıdayı savunanların daha gerçekçi olması gerektiğini düşünüyoruz.

Sonuçta organik tarım ve organik gıdaların, organik olmayan tarım yöntemleri ve gıdalardan daha yararlı ya da zararlı olduğunu söylemek doğru değil. Organik tarımın ve organik beslenmenin toplumun bir kesimi tarafından fanatikçe savunulmasının sebebi bir takım ticari çıkarlar olabilir. Organik tarımın yararlarını doğru bir şekilde yansıtmak varken, bu şekilde gerçeklikten uzak ve manipülatif savunulması birçok insanı organik gıdalar tüketmekten ve organik tarımı desteklemekten de soğutuyor.

Kaynak: 10 Myths About Organic Food Debunked



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Kalp sağlığınız için bunlara dikkat!

Kalp Sağlığı Haftası nedeniyle açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, kalp sağlığını korumak için neler yapılabileceğine dair ipuçlarını paylaştı.

Prof. Dr. Günsel Avcı, damar sertliği görülen hastalarda ilerleme riski söz konusu olduğunda, genç yaşlarda kalp damarlarında ciddi derecede darlıklar oluşabildiğini, bu darlıkların da zamanla koroner kalp hastalığı, kalp krizi ve kalp yetersizliğine yol açabileceğini söyledi.

Kalp sağlığınızı korumak için bunları yapın

Kalp sağlığı hakkında önemli tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Günsel Avcı, “Damar sertliğinden korunmak ve uzun yıllar sağlam bir kalp ile mutlu yaşamak için, ergenlik çağından itibaren düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek ve kilo almaktan kaçınmak gerekiyor. Ayrıca sigara ve alkol benzeri zararlı alışkanlıklar edinmemeli, sigarayı içenler bir an önce bu bağımlılıktan kurtulmalı, gerekiyorsa sigara bağımlılığından kurtulmak için yardım almalıdır. Tüm bu çabalar yaşam biçimi olarak benimsenmeli ve uygulanmalıdır” diye konuştu.

Bu tavsiyeleri uygulayamayan, ayrıca şeker hastalığı, tansiyon ve kolesterol yüksekliği, genetik kalp rahatsızlığı gibi, damar sertliğine yatkınlık oluşturan riskleri bulunan kişilerin daha etkili bir korunmaya ihtiyacı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Günsel Avcı, bu kişilerin ‘Doğal Bypass Tedavisi ile kalp sağlıklarını korumalarının mümkün olduğunu söyledi. Doğal Bypass Tedavisinin, vücudun belden aşağısının kalp ritmi ile uyumlu olarak ardı sıra sıkıştırılıp gevşetilerek masaj şeklinde uygulanan bilimsel bir tedavi olduğunu belirten Prof. Dr. Günsel Avcı, bu yöntemle kalp damarlarının daralması ve kalp krizi hasarı önlenerek, sağlıklı ve kaliteli bir yaşam şansı elde edilebildiğini ifade etti.

“Doğal Bypass” (EECP) kalbe dost bir tedavi türü

Doğal Bypass Tedavisi’nin, kalbe son derece dost bir tedavi türü olduğunu belirten Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, “Bu tedavi sayesinde kan dolaşımı canlanmakta, damarlar damar sertliğine karşı korunmaktadır. Tıp dilinde ‘Enhanced External Counter Pulsation’ sözcüklerinin baş harfleri ile kısaca “EECP Tedavisi” diye bilinen bu yöntem, Amerika’da 1995 yılında FDA onayı aldı. Bu tedavi ağır kalp hastalarında dahi kullanılan bir tedavi türü” dedi.

Damar sertliği, damarlarda ciddi darlıklar oluşturmadan, ‘Doğal Bypass Tedavisi’ kürleri ile daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürülebileceğinin altını çizen Prof. Dr. Avcı, hastalığa yatkınlık riski olanlarda, belirli aralıklarla uygulanacak 35 saatlik tedavinin, koroner kalp hastalığını önleyebildiğini kaydetti.

Prof. Dr. Günsel Avcı sözlerini şöyle tamamladı:

“Ritmik masaj kürleri şeklinde uygulanan Doğal Bypass tedavisi, koroner kalp hastalığı olup, stent ya da bypass ameliyatı tedavisi görmüş hastalarda, bu işlemlerle elde edilen geçici iyiliğin daha uzun ömürlü olmasını sağlıyor. Hastalığın yeniden ortaya çıkışını geciktiriyor. Tekrarlayan hastane başvurularını azaltarak koroner anjiyografi ve stent uygulaması gereğini önlüyor. Böylece, “Doğal Bypass Tedavisi”, kalp hastalığı olanlara da kaliteli bir yaşam sağlıyor”



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Emziren annelere beslenme önerileri

Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, “Hamilelik döneminde beslenme bebeğin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi için ne derece önemli ise, emziklilik dönemindeki beslenme de o derece önemlidir. Bir bebeğin büyüme ve gelişme döneminde alması gereken en önemli besin anne sütüdür ve annenin yeterli miktarda ve nitelikte süt üretebilmek için beslenme düzenine dikkat etmesi gerekir” dedi.   Uzman Diyetisyen Aslıhan Küçük, bebek beslenmesinde yeri doldurulamayan bir doğa harikası olan anne sütünün daha besleyici olması için tüketebilmesi gereken en iyi 15 besini şöyle sıraladı:   “Yoğurt: İçeriğindeki mükemmel kalsiyum, fosfor oranı ile vazgeçilmez bir besin yoğurt. Hem annenin bebeği ile paylaştığı mineral depolarını doldururken hem de bebeğin kemik ve diş sağlığı için son derece önemli bir rol oynuyor. Annenin enerji ihtiyacına göre günde 2 veya 3 bardak mutlaka yoğurt tüketmesi gerekiyor. Yumurta: Yumurta içeriğindeki zengin A, C ve E vitamini; iyot, fosfor ve çinko gibi mineralleriyle en önemli, en kaliteli protein kaynaklarından biri. Bebeğinizin beyin gelişimine katkıda bulunan, sütünüzün kalitesine destek çıkan en değerli besin!   Yulaf Ezmesi: Bu kompleks karbonhidrat daha enerjik hissetmenizi sağlar ve süt miktarınızı artırır. Bitkisel protein ve posadan zengin olan yulaf ezmesi sindirim sistemini düzenler. Bebeğini sakin sakin emzirmek isteyen anneler, akşam yemeğinden sonra yoğurt ile tüketebilirsiniz!   Süt / Ayran: Anne sütünü artırmanın ilk yolu sıvı tüketimini artırmaktır. Bu sıvıların başında da önemli protein kaynağı olan ve kalsiyumdan zengin süt ve ayran gelir. Sütü yağsız, ayranı ise yağsız ve tuzsuz tercih edin.   Ton Balığı / Somon: Ton balığı ve somon omega 3 ve proteinin iyi kaynaklarıdır. Bebeğinizin beyin gelişimini destekler, sizin ise emziklilik döneminde stres yönetiminize destek çıkar.   Maş Fasulyesi / Börülce: B grubu vitaminleri ve posadan zengin olan bu besinler; sindirim sistemini düzenler, kan şekeri kontrolünü sağlar ve bol miktarda bitkisel protein içerir. Haşlayıp koyu yeşil yapraklı sebzelerle karıştırıp salata şeklinde tüketebilirsiniz.   Karabuğday / Buğday: Bu besinler düşük glisemik indeks değerine ve yüksek posa oranına sahiptir. Kan şekeri kontrolü sağlar, sindirim sistemi fonksiyonlarını iyileştirir. Karabuğdayı sebze yemeklerinde, salatalarınızda veya pilav olarak tüketin. Buğdayı ise süt ile pişirip içine 1 tatlı kaşığı bal koyarak tatlı ihtiyacınızı giderin, sütünüzü artırın.   Yağlı tohumlar: Fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar zengin yağ asidi, vitamin ve mineral bileşimi ile ön plana çıkıyor. Annenin beslenmesinde yağ asidi bileşimine önem vermesi sütün daha kaliteli salgılanmasına ve bebeğin sinirsel gelişimine destek oluyor.   Ispanak / Pazı / Dereotu: Emzirme süresince ikinize de gerekli olan demir, kalsiyum ve folik asit içerirler. Çiğ veya az pişmiş olarak tercih edin, yemeklerin içinde de mutlaka kullanın.   Çemen Tohumu: Tavuk ve et yemeklerinize lezzet katan bu besin aynı zamanda sütünüze de bolluk katacaktır.   Rezene: Hormon değişikliklerine yol açan maddelerce zengin olan rezene, anne sütü salınımı için gerekli olan östrojen ve prolaktin hormonlarının üretimini artırır. Hem bebeğinizi hem de sizi rahatlatır.   Sarımsak / Soğan: Anne sütü artıran en iyi besinler arasında yer alırlar. Süt üretimine yardımcı bileşikler vardır. Yemeklerinizde ve salatalarınızda bol bol kullanın.   Kuşkonmaz: Kuşkonmazda, emziren annelerin süt üretimi için, gerekli hormonlar vardır. A vitamini, potasyum ve posadan zengin olan kuşkonmazı sebze yemeklerinde, ızgara etlerin yanında kullanın.   Balkabağı: Zengin beta karoten içeriğiyle sütünüzü artıran balkabağını, tatlı olarak tüketmeniz hem tatlı isteğini azaltacak, hem de sütünü artıracaktır.   Su - Maden Suyu: Emzirme döneminde olan anne, sütünü artırmak için 2,5-3 litre su içmelidir. Emzirirken terleyerek kaybettiğiniz elektrolitlerinizi ise günde 1 tane maden suyu ile tamamlayın.”  İHA

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

18 Nisan 2016 Pazartesi

Kalp sağlığınız için bunlara dikkat!

Kalp Sağlığı Haftası nedeniyle açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, kalp sağlığını korumak için neler yapılabileceğine dair ipuçlarını paylaştı.

Prof. Dr. Günsel Avcı, damar sertliği görülen hastalarda ilerleme riski söz konusu olduğunda, genç yaşlarda kalp damarlarında ciddi derecede darlıklar oluşabildiğini, bu darlıkların da zamanla koroner kalp hastalığı, kalp krizi ve kalp yetersizliğine yol açabileceğini söyledi.

Kalp sağlığınızı korumak için bunları yapın

Kalp sağlığı hakkında önemli tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Günsel Avcı, “Damar sertliğinden korunmak ve uzun yıllar sağlam bir kalp ile mutlu yaşamak için, ergenlik çağından itibaren düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek ve kilo almaktan kaçınmak gerekiyor. Ayrıca sigara ve alkol benzeri zararlı alışkanlıklar edinmemeli, sigarayı içenler bir an önce bu bağımlılıktan kurtulmalı, gerekiyorsa sigara bağımlılığından kurtulmak için yardım almalıdır. Tüm bu çabalar yaşam biçimi olarak benimsenmeli ve uygulanmalıdır” diye konuştu.

Bu tavsiyeleri uygulayamayan, ayrıca şeker hastalığı, tansiyon ve kolesterol yüksekliği, genetik kalp rahatsızlığı gibi, damar sertliğine yatkınlık oluşturan riskleri bulunan kişilerin daha etkili bir korunmaya ihtiyacı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Günsel Avcı, bu kişilerin ‘Doğal Bypass Tedavisi ile kalp sağlıklarını korumalarının mümkün olduğunu söyledi. Doğal Bypass Tedavisinin, vücudun belden aşağısının kalp ritmi ile uyumlu olarak ardı sıra sıkıştırılıp gevşetilerek masaj şeklinde uygulanan bilimsel bir tedavi olduğunu belirten Prof. Dr. Günsel Avcı, bu yöntemle kalp damarlarının daralması ve kalp krizi hasarı önlenerek, sağlıklı ve kaliteli bir yaşam şansı elde edilebildiğini ifade etti.

“Doğal Bypass” (EECP) kalbe dost bir tedavi türü

Doğal Bypass Tedavisi’nin, kalbe son derece dost bir tedavi türü olduğunu belirten Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, “Bu tedavi sayesinde kan dolaşımı canlanmakta, damarlar damar sertliğine karşı korunmaktadır. Tıp dilinde ‘Enhanced External Counter Pulsation’ sözcüklerinin baş harfleri ile kısaca “EECP Tedavisi” diye bilinen bu yöntem, Amerika’da 1995 yılında FDA onayı aldı. Bu tedavi ağır kalp hastalarında dahi kullanılan bir tedavi türü” dedi.

Damar sertliği, damarlarda ciddi darlıklar oluşturmadan, ‘Doğal Bypass Tedavisi’ kürleri ile daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürülebileceğinin altını çizen Prof. Dr. Avcı, hastalığa yatkınlık riski olanlarda, belirli aralıklarla uygulanacak 35 saatlik tedavinin, koroner kalp hastalığını önleyebildiğini kaydetti.

Prof. Dr. Günsel Avcı sözlerini şöyle tamamladı:

“Ritmik masaj kürleri şeklinde uygulanan Doğal Bypass tedavisi, koroner kalp hastalığı olup, stent ya da bypass ameliyatı tedavisi görmüş hastalarda, bu işlemlerle elde edilen geçici iyiliğin daha uzun ömürlü olmasını sağlıyor. Hastalığın yeniden ortaya çıkışını geciktiriyor. Tekrarlayan hastane başvurularını azaltarak koroner anjiyografi ve stent uygulaması gereğini önlüyor. Böylece, “Doğal Bypass Tedavisi”, kalp hastalığı olanlara da kaliteli bir yaşam sağlıyor”



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Kalp sağlığı için bu besinleri tüketin

Kalp sağlığı için balık, ceviz, muz, domates, yeşil çay, kırmızı biber, enginar, üzüm ve çekirdeğinin tüketilmesi gerektiğini söyledi.   Kalp sağlığında etkili olan doğru beslenme yöntemlerini hakkında konuşan Beslenme ve Diyet uzmanı Yeşim Özcan, sağlıksız beslenmenin, birçok hastalığa davetiye çıkardığına dikkat çekerek, kalp hastalıklarını da ciddi ölçüde tetiklediğini söyledi. Beslenmeyle doğrudan bağlantılı olan hipertansiyon, kolesterol, obezite ve şeker gibi sağlık sorunları kalp sağlığını tehdit eden hastalıklar arasında yer aldığını belirten Özcan, “Her yıl mutlaka 1 kez kan değerlerinin kontrol ettirilmesi gerekiyor. Kolesterol, trigliserit, homosistein, kan şekeri ve kan basıncı düzeyleri kalp ve damar sağlığı hakkında bilgi veriyor. Kan basıncı değerinin normalde 120/80 mmHg ve altında olması gerekiyor. Hipertansiyon sorunu olan kişilerin tuz tüketimini kısıtlaması gerekiyor. Kilo, kalp ve damar sağlığı için önemli bir faktör olduğundan, fazla kilolu kişilerin diyetisyen desteği alarak ideal kilosuna ulaşması gerekiyor” dedi.   Kalp sağlığını tehdit eden bir diğer unsurun hareketsiz yaşam olduğunu söyleyen Diyetisyen Yeşim Özcan, yürüyen merdivenler, asansör ve arabaların hareket etme alanını kısıtladığını belirtti. Özellikle merdivenlerden inerken, yürüyen merdiven ve asansörün tercih edilmemesi gerektiğini söyleyen Özcan, şu önerilerde bulundu:    “Hareketli yaşam kalp hastalığı gelişme riskini azalttığından dolayı kendinize haftalık yürüyüş hedefleri koyun. Haftada en az 3 gün boyunca 30 dakikalık yürüyüşler yapmanız hem kendinize hem de kalbinize iyi gelir. Kalp sağlığı için tüketilen yağ ve miktarı çok önemli. Yağ tüketirken başta zeytinyağı olmak üzere özellikle doymamış, yani sıvı yağların tercih edilmesi gerekiyor. Hayvansal yağlar, kuyruk yağı, iç yağ gibi doymuş yağlardan kötü kolesterol artışına sebep olduğu için uzak durulması gerekiyor. Dolayısıyla bu yağları içeren hazır gıdalar, hamur işleri, marketlerdeki atıştırmalık tatlı ve tuzlu ambalajlı gıdalardan tüketmemek gerekiyor. Beslenmede lif miktarının artırılması lazım. Bu, lif yönünden zengin olan meyve ve sebzeler ile sağlanabiliyor. Günde 4-5 porsiyon meyve ve sebze tüketerek yeterli derecede lif alınabiliyor. Bunun yanı sıra yulaf, tam tahıllı ekmek ve kuru baklagiller de lif yönünden zengin olan diğer besinler arasında yer alıyor. Tahıllardaki posa, yağ emilimini düzenlerken, kan şekerinin de yavaş yükselmesini sağlayarak damar tahribatını engelliyor.”     KIRMIZI ET YERİNE BALIK TÜKETİN   Omega-3 yönünden zengin olan balığın kalp sağlığını korumada ilk sırada yer aldığını ifade eden Özcan, “Kırmızı et tüketimini azaltıp bunun yerine haftada en az 2 kez balık yenmelidir. Salam, sucuk, sosis ve sakatat gibi gıdalardan da uzak durulması gerekiyor. Süt ve süt ürünleri içerdiği kalsiyum açısından kalp ve damar sağlığını koruyor. Ancak bunları tüketirken az yağlı olanlardan tercih edilmesi önem taşıyor. Yemeklerin kızartma yöntemiyle pişirilmesi alınan yağ miktarını artırıp kullanılan yağ kalitesini düşürdüğünden, ızgara, fırın, az yağda soteleme, buharda pişirme ve haşlama gibi sağlıklı pişirme yöntemleri tercih edilmesi öneriliyor. Kapl sağlığı için olmazsa olmaz besinler ise, ceviz, muz, domates, yeşil çay, kırmızı biber, üzüm ve çekirdeği ve enginar” dedi. İHA  

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Kalp krizine yol açan 9 neden

Öyle ki günümüzde her 7 kişiden 1’i kalp kriziyle karşı karşıya. Üstelik artık bu sorundan gençler de nasibini alıyor; ekonomik gelişme sonucu aşırı beslenme ve sigara tüketiminin artması nedeniyle gençlerde de kalp krizi sıklığı gün geçtikçe artıyor. Bu iç karartan tablonun yanı sıra, yüz güldüren sonuçlar da var: Kalp krizi aslında yaşam alışkanlıklarında alınabilecek önlemlerle yüzde 70-80 oranında önlenebiliyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. İlke Sipahi, kalp krizine yol açan nedenleri anlattı, önemli önerilerde bulundu!

SİGARA

Her ne kadar klişe gibi gözükse de bazı gerçekler hiç değişmiyor; o da sigaranın kalp krizi riskini misliyle arttırdığı. Araştırmalar gösteriyor ki sigara kalp krizini erkeklerde de kadınlarda da yaklaşık 3 kat arttırıyor. Üstelik sigara sadece kalp krizi riskini arttırmayıp, akciğer hastalıkları ve gırtlak ile mesane kanserlerinin yanı sıra birçok kanser çeşidinin de riskini dramatik olarak arttırıyor. Sigara içiyorsanız, bu zararlı alışkanlığınızı bir an önce bırakın.

YÜKSEK KOLESTEROL

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. İlke Sipahi, her ne kadar televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında kolesterolün kalp krizine yol açıp açmadığı konusunda tartışmalar sürüyor olsa da, bilim dünyasında böyle bir tartışmanın söz konusu olmadığının altını çiziyor. Kötü huylu kolesterol olan LDL-kolesterol ne kadar yüksekse kalp krizi riski o kadar yüksek oluyor. Öte yandan iyi huylu HDL-kolesterol seviyesi de ne kadar yüksekse kalp krizi riski o kadar düşüyor. Ancak kolesterol seviyelerimiz sadece diyetten etkilenmiyor. Genetik faktörler de çok önemli. Diyet yeterli olmadığında ‘‘statin’’ grubu kolesterol ilaçları kriz riskini tartışmasız olarak belirgin azaltıyor. Kolesterolü azaltmak için sakatattan, kalamar, midye, karides gibi kabuklu deniz hayvanlarından, kırmızı et, sucuk, salam, sosisten, kızartmalardan, tam yağlı yoğurt ve süt ile tereyağından ve kaymak, krema, mayonez gibi yağlı gıdalardan uzak durmak gerekiyor. Öte yandan fındık, ceviz ve yer fıstığı gibi kuruyemişler kolesterol seviyesinde mütevazı olarak bazı düzelmeler sağlayabiliyor.

DİYABET

Diyabet kalp krizinin çok önemli bir nedeni. Diyabet hastaları en sık kalp krizi nedeniyle hayatını kaybediyor. Öyle ki kalp krizinden ölüm oranı tip 1 diyabetlilerde 3-10 kat, tip 2 diyabetlilerde erkekse 2, kadın ise 4 kat artıyor. Bunun nedeni ise diyabetin damar duvarının esnekliğini bozması, kanda pıhtılaşmayı artırması ve damar iç yüzeyindeki hücre hasarını kolaylaştırması. Prof. Dr. İlke Sipahi diyabet hastalığının sıklığının hem ülkemizde hem de dünyada hatalı beslenmeye ve az harekete bağlı olarak hızla arttığına dikkat çekerek, “ Maalesef son yıllarda hastalar çok yiyip-az hareket etmeyi ‘‘insülin direnci’’ diye yumuşatarak ifade etmeyi tercih ediyor. İsmine ne dersek diyelim oburluk ve hareketsizlik diyabet hastalığına yol açıp kalp krizi riskini arttırıyor.” diyor.

YÜKSEK TANSİYON

Hipertansiyon, yani yüksek kan basıncı da kalp krizinin risk faktörlerinden. Öyle ki kalp krizi riskini göreceli olarak yaklaşık yüzde 50 oranında arttırıyor. Üstelik sadece kalp krizi riskini değil, inme ve kalp yetersizliği riskini de çok belirgin olarak yükseltiyor. Yüksek tansiyon hastası olmamanın en etkili yolu ise tuz tüketimini azaltıp düzenli egzersiz yapmak.

İLERLEYEN YAŞ

Kalp krizi her ne kadar gençlerde de görülse de risk, artan yaşla beraber yükseliyor. “Öte yandan kalp krizinin gençlerde daha ölümcül olduğu yönündeki kanı da doğru değil.” diyen Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. İlke Sipahi sözlerine şöyle devam ediyor: “ Yapılan araştırmalar yaşlılarda kalp krizi sonrası ölüm oranlarının gençlere kıyasla kat be kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Ancak bu demek değildir ki genç kalp krizi hastalarının tamamı kalp krizinden sağ kurtuluyor.”

6. ERKEK OLMAK

Kalp krizi konusunda erkekler kadınlara göre daha şanssız. Kalp krizi riski açısından kadınların yaklaşık 10 yıllık bir avantajı söz konusu. Yani 50 yaşında bir erkeğin riski yaklaşık 60 yaşında bir kadınınki kadar. Buna neden olarak da kadınlardaki östrojen hormonunun koruyucu etkisi gösteriliyor. Dolayısıyla erkeklerin değiştirebilecekleri risk faktörlerine, yani sigara, kolesterol, şeker ve tansiyona daha da erken dikkat etmeye başlamaları gerekiyor.

7. OBEZİTE

Obezite tüm damarlarda erken yaşlanma ve işlev bozukluğunun yanı sıra arteroskleroz denilen sertleşmeye, bunun sonucunda da kalp krizine yol açıyor. Obezite kalp krizine genellikle karbonhidrat ve lipid metabolizmalarını bozarak neden oluyor. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. İlke Sipahi erkeklerde bel çevresi 102 cm’yi kadınlarda 88 cm’yi geçtiğinde riskin belirgin olarak arttığını belirterek şunları söylüyor: “Ancak obezite hali hazırda kalp krizi riski açısından minör bir risk faktörü olarak kabul ediliyor, yani eğer eşlik eden diyabet hastalığı, tansiyon, kolesterol bozukluğu yoksa kalp krizi riskini göreceli olarak sadece yüzde 10-20 oranında arttırıyor.”

AİLE ÖYKÜSÜ

Özellikle 1. derece yakınlarda genç yaşlarda (örneğin babada veya erkek kardeşte 55 yaşından önce, annede veya kız kardeşte 65 yaşından önce) kalp hastalığı öyküsü olması, kişinin riskini arttırıyor. Ancak bu risk artışının özellikle kolesterol seviyeleri üzerinden olduğu. dolayısıyla bireyin kolesterol seviyeleri ideal seviyede ise aile öyküsü olmasına rağmen riskin aslında önemli derecede artmadığı biliniyor.

KANDA BAZI MADDELERİN YÜKSEK OLMASI

Şeker ve kolesterol seviyeleri kadar önemli olmasa da, kanda bazı maddelerin yüksekliğinin kalp krizi riski ile ilişkili olabileceği iddia ediliyor. Bunlar arasında karaciğerden üretilen ve iltihap göstergesi olan C-reaktif protein, bir kan yağı-proteini olan lipoprotein(a), bir amino asit olan homosistein, bir pıhtılaşma faktörü olan fibrinojen bulunuyor.

BU RİSK FAKTÖRLERİNE DİKKAT!

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. İlke Sipahi kalp krizine yol açan diğer faktörleri de şöyle sıralıyor: “Böbrek yetmezliği, özellikle hipertansiyona yol açarak kalp krizi riskini arttırıyor. Bunun yanı sıra gut hastalığı, romatizmal-iltihabi hastalıklar, AIDS hastalığı, aşırı alkol tüketimi, bazı ağrı kesiciler, kadınlarda doğum kontrol hapları ve bazı menopoz sonrası hormon ilaçlarının kullanımı da kalp krizi riskini yükseltebiliyor.”



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari