21 Mayıs 2016 Cumartesi

TV karşısında yemek yemek çocukları 'obez' yapıyor

Bebek ve çocuklara, film ve reklam seyrederken ya da bilgisayar oynarken yemek yedirilmesi obeziteye davetiye çıkarıyor.   Yemeğe başladıktan sonra 20 dakika içinde tokluk hormonunun uyarılmasına fırsat kalmadan, kendisine sunulan gıdayı, ağız açma ve yutma refleksi şeklinde ihtiyacından fazla miktar tüketen çocukta, mide büyümesi söz konusu oluyor.   Diyetisyen Neslihan Aktepe, dünyada obezitenin erişkinlerin yanı sıra çocukların da sağlığını ciddi şekilde tehdit ettiğini söyledi. Çocuklarda büyüme ve gelişmenin en hızlı olduğu dönemin, doğumdan iki yaşın sonuna kadarki süreci kapsadığını belirten Aktepe, süt çocuğu ve küçük çocukların beslenmesiyle ilgili alışkanlıkların özellikle bu dönemde kazandırılması gerektiğini ifade etti.   Yenidoğan için en ideal besinin anne sütü olduğunun altını çizen Aktepe, bebeğin mümkün olduğunca iki yaşına kadar emzirilmesinin önem taşıdığını vurguladı. Aktepe, ilk altı ay anne sütü dışında besin takviyesine gerek olmadığını söyledi.   Çocukların 0-2 yaş grubunda endokrin hormonlarında herhangi bir sorun bulunmaması halinde obezite gelişmesinin mümkün olmadığına dikkati çeken Aktepe, "Bu yaş grubundaki bebek, kilolu veya obez ise ebeveynleri sorgulamak gerekir. Bu durumun tek sorumlusu anne ve babanın yanlış beslenme alışkanlığından kaynaklanmaktadır" dedi.   Aktepe, genellikle yeni doğan bebeklerin etine dolgun olmasının ebeveynlerinin çok hoşuna gittiğini ifade ederek "Adeta, bu durum bebeğin sağlıklı ve şirin olduğunun bir göstergesi gibi algılanıyor. Bilinmesi gereken, bunun tamamen yanlış ve sağlıksız olduğudur. Şirin görünen obezite sorunu maalesef boyu uzayınca de geçmeyecek bir durumdur. Bebek büyüdüğünde de yüzde 25-30 risk devam edecek. Çocuğunuzun büyüme ve gelişmesi normal ise çocukluk çağında kilolu olmaması, büyüdüğünde de obeziteye karşı avantajlı olmasını sağlayacaktır" değerlendirmesinde bulundu.   Çocukluk çağında obezite görülme sıklığının her geçen gün arttığının ve şu anda 1970'lerden 10 kat daha fazla olduğunun altını çizen Aktepe, "Bu oran Türkiye'de 0-5 yaşta yüzde 8,5, 6-18 yaşta yüzde 8,2'dir. Maalesef bu obezite oranlarının 2050 yılında yüzde 50'lere çıkması öngörülüyor" bilgisini verdi.   "Reklam karşısında yemek yedirmek tehlikeli"   Aktepe, çocukların oturabilecek duruma geldiğinde mutlaka yemeklerini masada yemesinin önemli olduğunu belirterek küçük bebeklerin dahi mama sandalyesine oturtularak aile fertleriyle sofrada bulunmaları gerektiğini söyledi.   Özellikle bebeklere yemek yedirilmesinin kimi zaman anne ya da bakıcı için zor olabildiğini ifade eden Aktepe, kimi zaman bunu kolaylaştırmak için bebeklere televizyon karşısında, reklam ya da çizgi film seyrettilirken yemek yedirilmeye çalışıldığını anlattı. Aktepe, bunun çocuğun sağlığı açısından yanlış olduğuna dikkati çekerek şöyle devam etti:   "Kimi anneler, bebeğin sevdiği reklam ya da filmleri bir CD'de toplayarak çocuğa her öğünde yemeği bunları izletirken yedirdiğini ifade ediyor. Bu çok tehlikeli bir durum. Çünkü bu şekilde bebek ya da çocuk, tüm algısını ekrana verdiği için tokluk hissetmiyor ve kendisine verilen gıdaları fark etmezcesine tüketiyor. Bu süre çocuk için yemek saati ve damak lezzetinden ziyade bilinçsizce ağzını açıp yutma refleksi haline geliyor. Çocuk, yiyeceğin ne tadına ne zevkine varabiliyor. Bu arada, ihtiyacından fazla gıda tüketen çocuğun midesi de gereksiz yere büyüyor."   Tokluk merkezinin, yemeğe başladıktan 20 dakika sonra uyarıldığını vurgulayan Aktepe, "Bu süre içinde çocuğa ihtiyacından fazla yemek yedirilir. Çünkü tokluk merkezinin uyarılmasına izin verilmeden peş peşe yemek yedirilmektedir. Oysa tam tersine yemeğinin yavaş yavaş ve çiğnenerek tüketilmesine izin verilmeli. Farkında olmadan fazla yiyecek tüketen çocuklarda, film bittikten sonra ani kusmalar görülmektedir. Çünkü bu miktar vücuda ağır gelmektedir" diye konuştu.   Kendisini ifade edebilecek yaştaki çocukların doyduklarını dile getirdiklerinde daha fazla yemek yemesi için ısrarcı olunmaması gerektiğini kaydeden Aktepe, aile bireylerini, yemek zevkleri konusunda çocukların yanında konuşmamaları konusunda uyardı. Aktepe, çocukların yakın çevresindeki bireyleri rol model olarak kabul ettiğine ve onların davranış biçimlerini taklit ettiğine işaret ederek "Çocukların yanında kesinlikle 'Ben sebze sevmiyorum' ya da 'Ben et dışında yemek yemekten hoşlanmıyorum' gibi ifadeler kullanılmamalı. Çünkü çocuk da bunu yapmaya başlayacaktır" dedi.   "Eğlenceli yemek tabakları hazırlanmalı"   Aktepe, obezitenin önlenebilmesi için sağlıklı beslenmenin bir yaşam biçimi haline gelmesi ve bu alışkanlığın çocuk için de kazandırılması gerektiğini vurguladı. Çocuklara, şeker, çikolata ya da gofret gibi gıdaların kesinlikle ödül olarak sunulmaması gerektiğine dikkati çeken Aktepe, şunları kaydetti:   "Bu tür gıdalar ödülün dışında ceza aracı da olmamalı. Mümkün olduğunca çocukların bu tür gıdaları tüketiminden kaçınılmalı. Ebeveynler veya arkadaşlar ev ziyaretine giderken çocuklara şeker, çikolata almak yerine meyve, süt gibi yiyecekler götürmeli.   Çocukların gün içinde yeterli miktarda su içtiğinden emin olunmalı. Bunun için de idrarın rengine bakılmalı. İdrar rengi kokulu ve koyu ise çocuğun su içmesi gerekir. Yeterli fiziksel aktivite yapılarak enerji harcanmalı. Amatör olarak sporla ilgilenmesi sağlanmalı. Çocuk, gün içinde 8-10 saat uyumalı.   Beslenme alışkanlığında sebze ve meyveye ağırlık verilmeli. Et, süt, yoğurt, peynir gruplarında olabildiğince yağsız olanlar tercih edilmeli. Beyaz ekmek yerine esmer ekmek tercih edilmeli. Çocuklara bu tür gıdaları sevdirmek için eğlenceli, süslü tabaklar hazırlanmalı. Örneğin, köfte tek başına değil de domates ve yeşilliklerle süslenerek bir yüz şeklinde servis edilmeli; ıspanak yemeğinin üstüne yoğurt gülümseyen bir ifade şekli verilerek dökülebilir." AA

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

19 Mayıs 2016 Perşembe

Yeni çıkan benler neyin işaretçisi olabilir?

Benlerin renk ve yapısındaki değişikliklerin önemsenmesi ve bu konuda vakit kaybedilmeden uzman yardımı alınması büyük önem taşıyor. Uz. Dr. Lütfiye Çoban ben tanısı ve takibi hakkında bilgi verdi.   35 yaşından sonra çıkan benlere dikkat   Malign melanom yani cilt kanseri olgularının yarısında fazlası normal deri üzerinde oluşur ve koyu renkli olduğu için yeni bir ben gibi algılanmaktadır. 35 yaşından sonra yeni çıkan benler önemsenmelidir. Hastalık genel olarak 50 yaş ve üzeri uzun süreli kuvvetli güneş ışınlarına maruz kalan insanlarda görülmektedir. Solaryum da ultraviyole ışığı yaydığı için güneş kadar risklidir. Melanoma, hastaların yarıdan daha az kısmında eski bir ben üzerinden gelişir. Eski bir benin renk değiştirmesi, büyüklüğünün artması, üzerinde kabarıklık, kanama olması ya da yara açılması melanoma için işaret olabilir.   50’den fazla beniniz varsa…   Eğer bir kişide 35 yaşından sonra yeni ben oluştuysa ve eski bir bende değişiklik olduysa mutlaka bir uzmana başvurması gerekmektedir. Ayrıca 50 adet ve üzerinde beni olanlar, ailesinde melanom öyküsü bulunan kişiler, daha önce melanoma geçirmiş olanlar, diğer türde cilt kanserine yakalanmış olanlar da yılda bir kez deri muayenesi olmalıdır. Dermatoloji uzmanı genel olarak tüm benleri değerlendirdikten sonra dermoskop adı verilen deri yüzey mikroskobisi ile şüpheli benleri detaylı olarak incelemektedir. Dijital dermoskop kullanılması durumunda görüntülerin fotoğraflanıp saklanması ve her kontrolde karşılaştırma yapılması mümkün olmaktadır. Muayenenin sonucuna göre benin alınması ya da belli aralıklar ile takip edilmesi önerilmektedir.   Risk grubundakiler dikkat   Açık tenliler, renkli gözlüler, kızıl saçlılar, çilleri olanlar, güneşte hemen kızarıp hiç bronzlaşamayanlar. Çok sayıda beni olanlar. Ailesinde cilt kanseri olanlar. Daha önce melanoma ya da diğer tür cilt kanseri geçirmiş olanlar. 50 yaş ve üzerindeki kişiler. Uzun süreli güneşlen kişiler ve solaryuma girenler. Çocukluk döneminde ciddi güneş yanığına maruz kalan bireyler cilt kanseri konusunda dikkatli olmalıdır.   Yeni çıkan benlerinizi 1-2 ay arayla takip edin   Vücuttaki benlerin yerlerini ve yapılarını tanıyana kadar haftada bir kez, daha sonra ise 1-2 ay arayla kendi kendine ben muayenesi yapılmalıdır. İyi aydınlanan bir odada, bir adet boy aynası ve bir adet el aynası yardımı ile yeni çıkan ben olup olmadığına ve eski benlerdeki değişikliklere dikkat edilmelidir. Vücut bölgelere ayrılarak incelenmelidir. Ağız içi, kulak içi ve arkasına koltukaltı, parmak araları gibi bölgeler unutulmamalıdır. Saç dipleri için aile bireylerinden yardım alınmalıdır. Daha sonraki muayenelere kılavuz olması için bir şema üzerine işaretlemeler yapılabilir.   Eğer benlerinizin;   Yapısı asimetrikse Kenarlarında düzensizlik varsa İçinde birden fazla renk bulunuyorsa Çapı büyükse Yüzeyinde, boyutunda ve şeklinde değişiklik oluştuysa Üzerinde kanama veya kaşıntı başladıysa Üzerinde yara varsa uzmana başvurmanız gerekmektedir.

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

17 Mayıs 2016 Salı

Yeni çıkan benler neyin işaretçisi olabilir?

Benlerin renk ve yapısındaki değişikliklerin önemsenmesi ve bu konuda vakit kaybedilmeden uzman yardımı alınması büyük önem taşıyor. Uz. Dr. Lütfiye Çoban ben tanısı ve takibi hakkında bilgi verdi.   35 yaşından sonra çıkan benlere dikkat   Malign melanom yani cilt kanseri olgularının yarısında fazlası normal deri üzerinde oluşur ve koyu renkli olduğu için yeni bir ben gibi algılanmaktadır. 35 yaşından sonra yeni çıkan benler önemsenmelidir. Hastalık genel olarak 50 yaş ve üzeri uzun süreli kuvvetli güneş ışınlarına maruz kalan insanlarda görülmektedir. Solaryum da ultraviyole ışığı yaydığı için güneş kadar risklidir. Melanoma, hastaların yarıdan daha az kısmında eski bir ben üzerinden gelişir. Eski bir benin renk değiştirmesi, büyüklüğünün artması, üzerinde kabarıklık, kanama olması ya da yara açılması melanoma için işaret olabilir.   50’den fazla beniniz varsa…   Eğer bir kişide 35 yaşından sonra yeni ben oluştuysa ve eski bir bende değişiklik olduysa mutlaka bir uzmana başvurması gerekmektedir. Ayrıca 50 adet ve üzerinde beni olanlar, ailesinde melanom öyküsü bulunan kişiler, daha önce melanoma geçirmiş olanlar, diğer türde cilt kanserine yakalanmış olanlar da yılda bir kez deri muayenesi olmalıdır. Dermatoloji uzmanı genel olarak tüm benleri değerlendirdikten sonra dermoskop adı verilen deri yüzey mikroskobisi ile şüpheli benleri detaylı olarak incelemektedir. Dijital dermoskop kullanılması durumunda görüntülerin fotoğraflanıp saklanması ve her kontrolde karşılaştırma yapılması mümkün olmaktadır. Muayenenin sonucuna göre benin alınması ya da belli aralıklar ile takip edilmesi önerilmektedir.   Risk grubundakiler dikkat   Açık tenliler, renkli gözlüler, kızıl saçlılar, çilleri olanlar, güneşte hemen kızarıp hiç bronzlaşamayanlar. Çok sayıda beni olanlar. Ailesinde cilt kanseri olanlar. Daha önce melanoma ya da diğer tür cilt kanseri geçirmiş olanlar. 50 yaş ve üzerindeki kişiler. Uzun süreli güneşlen kişiler ve solaryuma girenler. Çocukluk döneminde ciddi güneş yanığına maruz kalan bireyler cilt kanseri konusunda dikkatli olmalıdır.   Yeni çıkan benlerinizi 1-2 ay arayla takip edin   Vücuttaki benlerin yerlerini ve yapılarını tanıyana kadar haftada bir kez, daha sonra ise 1-2 ay arayla kendi kendine ben muayenesi yapılmalıdır. İyi aydınlanan bir odada, bir adet boy aynası ve bir adet el aynası yardımı ile yeni çıkan ben olup olmadığına ve eski benlerdeki değişikliklere dikkat edilmelidir. Vücut bölgelere ayrılarak incelenmelidir. Ağız içi, kulak içi ve arkasına koltukaltı, parmak araları gibi bölgeler unutulmamalıdır. Saç dipleri için aile bireylerinden yardım alınmalıdır. Daha sonraki muayenelere kılavuz olması için bir şema üzerine işaretlemeler yapılabilir.   Eğer benlerinizin;   Yapısı asimetrikse Kenarlarında düzensizlik varsa İçinde birden fazla renk bulunuyorsa Çapı büyükse Yüzeyinde, boyutunda ve şeklinde değişiklik oluştuysa Üzerinde kanama veya kaşıntı başladıysa Üzerinde yara varsa uzmana başvurmanız gerekmektedir.

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Cilt kreminde civa çıktı

Sağlık Bakanlığına bağlı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun bu yılın ilk üç aylık döneminde yaptığı 336 kozmetik ürün incelemesinde, 170 ürünün "teknik düzenlemeye aykırı", 138'inin ise "güvensiz" olduğu belirlendi.

Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumundan edinilen bilgiye göre, tıbbi cihaz ve kozmetik denetimlerinde ilk üç aylık dönemde 336 kozmetik ürün ve 573 tıbbı cihaz incelendi.

Denetimde, 339 kozmetik ürünün mercek altına alındı ve 70 ürün "teknik düzenlemeye aykırı", 138 ürün de "güvensiz" bulundu.

Kurum tarafından "teknik düzenlemeye aykırılık" gerekçesiyle ilgili firmalara 119 bin 663 lira, "güvensizlik" gerekçesiyle 90 bin lira, "mevzuata uygun olmadığı" gerekçesiyle 70 bin lira olmak üzere 279 bin 663 lira para cezası ile ürün geri çekme, imha iş ve işlemleri de uygulandı.

Güvensiz olduğu belirlenen ürünler arasında bebekler için kullanılan pişik önleyici kremler, yüz maskeleri, gece-gündüz kremleri, maskaralar ve taklit parfümler yer aldı. Cilt bakımında kullanılan leke giderici bir kremde, bir tür ağır metal olan ve toksik etkileri bulunan civaya rastlandı.

Güvensiz ürünler arasında oksijen cihazları da var

Ocak-Şubat-Mart 2016 döneminde 573 tıbbı cihaz da denetlendi. Ürünlerin 267'sinin "uygunsuz", 30'unun ise "güvensiz" olduğu tespit edildi.

Güvensizlik gerekçesiyle firmalara 531 bin lira para cezası kesildi. Kurumun denetim ağına takılan güvensiz ve uygunsuz ürünler arasında ameliyat aletleri, vücut analizörü, kan ayrıştırıcı kitler, şırıngalar, alçılı sargılar ve oksijen cihazları bulunuyor.

Geçen yıl yapılan denetimlerde bin 272 kozmetik üründen 937'sinin "teknik düzenlemeye aykırı", 119 ürünün "güvensiz" olduğu belirlenmiş, ilgili firmalara 1 milyon 570 bin 472 lira para cezası verildi.

Tıbbi cihaz alanında da 2 bin 873 tıbbi cihaz ürününden bin 215'i "uygunsuz", 101'inin "güvensiz", 9'unun da "teknik düzenlemeye aykırı" olduğu kayıtlara geçirildi, ilgili firmalara 1 milyon 724 bin 253 lira ceza kesildi.



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

İşte yaza sağlıklı merhaba diyeti

Yaz diyetlerinde tahıl grubu besinlerine yer vermek büyük önem taşıyor. Çünkü posa oranının oldukça yüksek olduğu tahıllı besinler, tokluk hissini arttırdığı gibi konsantrasyonu ve motivasyonu da olumlu yönde etkiliyor. Fındık, susam, ceviz gibi yağlı tohumlar ise yemek yeme kontrolünü sağlayarak, tokluk hissinin oluşmasına yardımcı oluyor. İşte yaza formda girmek için diyet yapmayı düşünenlere altın öğütler:   Yaz aylarının gelmesiyle diyet sezonu açıldı. Baharın son günlerinin yaşandığı, hava sıcaklıklarının yavaş yavaş arttığı şu günlerde beslenme düzeninizi ayarlayarak yaza formda bir başlangıç yapmak elinizde. Diyetisyen Dilara İsmailoğlu, bu dönemde öncelikle yaza zayıf girmek uğruna uygulanan şok diyetlerden uzak durmak gerektiğini söylüyor. Sağlıklı bir beslenme için vücudun alması gereken 4 temel besin öğesinin (süt, et, sebze-meyve, tahıl grubu) gün içinde düzenli bir şekilde alınması gerektiğine işaret eden İsmailoğlu, bu sayede vücudun ihtiyacı olan protein, yağ ve karbonhidrat gibi makro besinlerin, vitamin ve mineral gibi mikro besinlerin alınarak daha çok tokluk hissi kazanılacağını vurguluyor. İsmailoğlu; yaza formda girmek isteyenler için beslenme tüyoları ve iki haftalık örnek diyet listesi verdi:   Tahıl gruplarına mutlaka yer verin   Diyet süresince iştahınızı azaltmak ve kısa sürede doymak için oldukça önemli olan tahıl grupları kesinlikle diyetinizde yer almalıdır. Posa oranının oldukça yüksek olduğu tahıllı besinler tokluk hissini arttırdığı gibi aynı zamanda konsantrasyonu ve motivasyonu da olumlu yönde etkilemektedir. Bahar yorgunluğunun üzerinizden atılmasını da sağlayan tahıllar, bahar diyeti içerisinde tüketeceğiniz önemli besinler arasında olacaktır. Ayrıca tam tahıllı ekmeklerin içeriğindeki lif, protein ve kompleks karbonhidrat sayesinde uzun süre tokluk hissi verirler. Bu sayede abur cubur tüketme isteğiniz azaltarak kilo vermenizi kolaylaştırabilir.   Bol bol su içerek ödemleri atın   Hayatımız için oldukça önemli olan su, diyet boyunca bol bol tüketilmelidir. Bahar diyeti boyunca içilmesi, zayıflamanıza yardımcı olacağı gibi bahar döneminde oluşan ödemin de vücuttan atılmasını sağlayacaktır. Sindirim sisteminin düzenlenmesi için oldukça önemli olan su içmeyi gün içerisinde unutuyorsanız, telefonunuza alarmlar kurabilir veya ofisinizde masanıza ufak notlar yazabilirsiniz. Sağlıklı bir bireyin kilogram başına 30 ml su tüketilmesi gerekmektedir. (50 kiloluk bir bireyin su ihtiyacı 1500 ML/ 1.5 litre.) Öğünlerden 15 - 30 dakika önce ve sonrasında içmiş olduğunuz su, metabolizmanızın hızlanmasına ve mide hacmini doldurarak öğünlerde fazla yemenizi engeller.   Yemek kontrolünü yağlı tohumlarla yapın   Önemli bir diğer besin ise yağlı tohumlardır (fındık, susam, ceviz, ayçiçeği, badem içi, fıstık çeşitleri). Posa, vitamin ve mineral bakımından oldukça değerli olan yağlı tohumlar yemek yeme kontrolünüzü sağlayarak, tokluk hissinin oluşmasına yardımcı olur. Bu besini tüketirken yeteri miktarda tüketmeye özen göstermelisiniz. Gereğinden fazla miktarda tüketilmesi, zayıflamaktan ziyade kilo almanıza sebep olabilir.   Yemeklere pul biber ilave edin   Yemeklerinize pul biber ilave edin. Acı pul biber vücut sıcaklığınızı artırarak metabolizmanızın daha hızlı çalışmasına yardımcı olacaktır.   Yumurtadan asla vazgeçmeyin   Yumurta, biotin içeriğinden dolayı diyette metabolizmanızın artması açısından önemlidir. Yeterli ve dengeli protein tüketilmez ise metabolizma yavaşlayacaktır. Çünkü vücut proteini sindirmek için daha çok enerji harcamaktadır. Hem bitkisel hem de hayvansal kaynaklı proteinleri diyetlerinizde mutlaka yer vermelisiniz.   2-3 Saat aralıklarla beslenin   Metabolizmanın bir diğer düşmanı da uzun süre aç kalmaktır. Aç kalmamak için öğün atlamamaya, az az, sık sık şeklinde beslenmeye dikkat edin. Günde 3 ana öğün ve 3 ara öğün olacak şekilde beslenmenize zaman ayırın ve öğün saatlerinizİ 2-3 saat aralıklarla planlamaya özen gösterin.   Altın öğün kahvaltıyı atlamayın   Kahvaltı, akşam yemeği ile sabah kahvaltı arasında geçen 12 saatlik süre boyunca düşen kan şekeri düzeyini düzenler ve bu sayede iştahı ve enerjiyi dengeler. Kahvaltı yapan kişiler daha az acıkırlar ve diğer öğünlerde fazla yeme durumunu engeller. Bu sayede altın öğün kahvaltı, kişilerin kilo kontrolü sağlamasında yardımcı olur.   Tok tutan besinler yiyin   Kinoa; yüksek oranda protein içermesi ve zengin bir lif kaynağı olması nedeniyle sizi saatlerce tok tutabilir! Diyet yaparken açlık hissi çok oluyorsa; ister ara öğünlerinizde, ister öğünlerde salatalarınızda kullanın. Chia Tohumu; protein, lif, magnezyum, kalsiyum ve omega-3 açısından zengin olduğundan son zamanların vazgeçilmezi haline geldi. Avokado, Türkiye’de çok tercih edilen meyvelerden biri olmasa da Omega- 3 yağ asitlerini içermesi ve zengin lif içeriği ile sizi sandığınızdan fazla tok tutabilir.   Kışın yapılan hataların bedeli yazın ödeniyor   Kilo almanın genel mantığını düşününce en büyük problemin kış günlerindeki hareketsizlik, düzensiz ve sağlıksız beslenme olduğunu biliyoruz. Bu nedenle kışın yapılan dengesiz beslenmenin bedelini yazın ‘şok diyetlerle’ ödemeye çalışırız. Halbuki sağlık adına bu diyetlerden uzak durmak gerekir. Özellikle ağır kalp hastaları, tansiyon rahatsızlığı olan hastalar, yoğun kimyasal ilaç kullananlar, mide ülseri olanlar, kanamalı koliti olanlar, hamileler, emziren anneler, kanser hastaları, reçeteli ilaç kullananlar, böbrek yetmezliği olanlar için kesinlikle sıkı diyetler önermiyoruz.  

Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

16 Mayıs 2016 Pazartesi

'Çölyak' her 100 kişiden birinde görülüyor

Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hale Akpınar, dünyada çölyak hastalığının görülme sıklığının yüzde 1 olduğunu belirterek, "Ülkemizde de görülme sıklığı ortalama bu civardadır yani her 100 kişiden birinde rastlanmaktadır. Ancak çölyak hastalığı buz dağı özelliği göstermektedir. Buna göre tanı almış hastalardan çok daha fazla sayıda tanı konulmamış hasta mevcuttur." dedi.

Dernekten yapılan açıklamaya göre, çölyak hastalığıyla ilgili toplumsal bilinci arttırmak ve hastalığa dikkat çekmek amacıyla 9 Mayıs "Çölyakla Mücadele Günü", Mayıs ayı da "Dünya Çölyak Farkındalık Ayı" olarak belirlendi.

Hastalıkla ilgili açıklama yapan Prof. Dr. Hale Akpınar, çölyakın tetikleyicisi kabul edilen gluten içeren buğday, arpa ve çavdarın tarihi eski olduğu için hastalığın da çok eskilere dayandığını, yaklaşık 10 bin yıl öncesine bile uzanabileceğini belirterek, hastalıkla ilgili ilk bilgilere 2. yüzyılda Kapadokya'da yaşayan Aretaeus'la ulaşıldığını, ancak hastalıkla ilgili farkındalığın bu tarihi geçmişe rağmen çok geç olduğunu kaydetti.

"Hastalık tüm organları etkiliyor"

Hastalığın küçük çocuklarda kusma, ishal, karın şişliği, iştahsızlık, kilo alamama ve boy uzamasında yavaşlama, ileri yaşlarda ise kansızlık, boy kısalığı, kemik zayıflığı ve nedeni bilinemeyen karaciğer hastalığı gibi değişik belirtilerle kendini gösterdiğini dile getiren Akpınar, şunları kaydetti:

"Yetişkinlerde ise ishal, aşırı gaz ve kabızlık, izah edilemeyen bulantı ve kusma, tekrarlayan karın ağrısı, kramp veya şişkinlik, demir, B12 vitamini veya folik asit eksikliği, kansızlık, yorgunluk, baş ağrısı, kilo kaybı, ağızda yaralar, saç dökülmesi, deri döküntüsü, osteoporoz, depresyon, infertilite, tekrarlayan düşükler, diş mine problemleri, eklem ve kemik ağrıları, nörolojik problemler gibi çok farklı yakınma veya bulgularla ortaya çıkar. Hasta organ veya sistemi işaret eden bulgular olmaksızın, tüm sistemlere yönelik semptomlara neden olması, çok ciddi tanı karmaşasına yol açmaktadır. Tanıda en önemli faktör bu hastalığın akla getirilmesidir."  



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari

Hamile kalan 'her dört kadından biri kürtaj oluyor'

Smitha Mundasad / BBC Sağlık Muhabiri

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Guttmacher Enstitüsü'nün araştırmasına göre dünyada her yıl, hamile kalan her dört kadından biri kürtaj oluyor.

Lancet adlı dergide yayımlanan araştırma, her yıl 56 milyon kürtaj yapıldığını, bu rakamın da önceki yıllardan fazla olduğunu ortaya koydu.

Araştırmacılar refah seviyesi yüksek ülkelerde oranın daha düşük olduğunu, yoksul bölgelerde ise son 15 yılda kürtaj sayılarında bir değişiklik kaydedilmediğini söylüyor.

Uzmanlar doğum kontrol hizmetlerine yeni yaklaşımlar getirilmesi çağrısında bulunuyor.

Bilim insanları, 1990-1994 arasında her yıl 50 milyon olarak kaydedilen kürtaj sayısının 2010-2014 arasında yılda 56 milyona çıktığını belirtti.

İsteğe bağlı çocuk aldıranların sayısında artış daha çok gelişmekte olan ve nüfusun arttığı ülkelerde görüldü. Bu ülkelerde ayrıca çekirdek aile kurmak isteyenlerin de sayısı arttı.

Yoksul bölgelerde kişi başına kürtaj rakamlarında durgunluk tespit edilirken daha zengin bölgelerde ise her 1000 kadından kürtaj yaptıranların sayısının 25'ten 14'e düştüğü görüldü.

Araştırmacılar, kürtaj yasaklarının uygulamayı sınırlandırmadığını, aksine insanları yasadışı ve güvenli olmayan kürtaj yöntemlerine yönlendirdiğini savunuyor.

Rapora göre her üç kadından birinin kürtaj yaptırdığı Latin Amerika, dünya genelinde kürtaj sayısının en yüksek olduğu bölge.

Araştırmaya göre Batı Avrupa'da da kürtaj sayısında az bir artış kaydedildi. Uzmanlar bunun, Doğu Avrupa'dan göçün artmasıyla bağlantılı olabileceğini belirtiyor.

'Yeni yöntemler geliştirilmeli'

Araştırmacılar, kürtaj oranının yüksek olduğu ülkelerde doğum kontrol yöntemlerine ilişkin farkındalık olmayabileceğini söylüyor.

Dünya Sağlık Örgütü'nden Dr Bela Ganatra "Araştırmamızdaki yüksek kürtaj oranları, etkin doğum kontrol hizmetlerini geliştirmemiz, yaygınlaştırmamız gerektiğini gösterdi" dedi.

Dr Ganatra "Modern doğum kontrol yöntemlerine yatırım yapmak, kadınlar ve toplum için istenmeyen gebelik ve güvenli olmayan kürtajlardan daha az maliyetli olur" diye konuştu.

Fakat araştırma, çözümün doğum kontrol yöntemlerini yaygınlaştırmayla gelmeyebileceğine de işaret ediyor.

Çoğu kadın yan etkilerinden kaygı duydukları, 'damgalanmak istemedikleri' ve hamile kalmalarının düşük bir risk olduğunu düşündükleri için doğum kontrol yöntemlerine başvurmayı ve doğum kontrol hapı almayı reddettiklerini söyledi.

California Üniversitesi'nden Dr Diana Greene Foster da ilgili makalesinde, 'herkese uyan tek bir teknolojik cevap olmadığını' kaydetti.

Dr Foster, "Sağlık kaygıları ve doğum kontrol haplarının yan etkilerinden hoşlanmama öyle yaygın ki, bu durum, yeni yöntemler geliştirmeye ve doğum kontrol için kadın odaklı yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor" dedi.



Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari