21 Mayıs 2016 Cumartesi
TV karşısında yemek yemek çocukları 'obez' yapıyor
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
19 Mayıs 2016 Perşembe
Yeni çıkan benler neyin işaretçisi olabilir?
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
17 Mayıs 2016 Salı
Yeni çıkan benler neyin işaretçisi olabilir?
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Cilt kreminde civa çıktı
Sağlık Bakanlığına bağlı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun bu yılın ilk üç aylık döneminde yaptığı 336 kozmetik ürün incelemesinde, 170 ürünün "teknik düzenlemeye aykırı", 138'inin ise "güvensiz" olduğu belirlendi.
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumundan edinilen bilgiye göre, tıbbi cihaz ve kozmetik denetimlerinde ilk üç aylık dönemde 336 kozmetik ürün ve 573 tıbbı cihaz incelendi.
Denetimde, 339 kozmetik ürünün mercek altına alındı ve 70 ürün "teknik düzenlemeye aykırı", 138 ürün de "güvensiz" bulundu.
Kurum tarafından "teknik düzenlemeye aykırılık" gerekçesiyle ilgili firmalara 119 bin 663 lira, "güvensizlik" gerekçesiyle 90 bin lira, "mevzuata uygun olmadığı" gerekçesiyle 70 bin lira olmak üzere 279 bin 663 lira para cezası ile ürün geri çekme, imha iş ve işlemleri de uygulandı.
Güvensiz olduğu belirlenen ürünler arasında bebekler için kullanılan pişik önleyici kremler, yüz maskeleri, gece-gündüz kremleri, maskaralar ve taklit parfümler yer aldı. Cilt bakımında kullanılan leke giderici bir kremde, bir tür ağır metal olan ve toksik etkileri bulunan civaya rastlandı.
Güvensiz ürünler arasında oksijen cihazları da var
Ocak-Şubat-Mart 2016 döneminde 573 tıbbı cihaz da denetlendi. Ürünlerin 267'sinin "uygunsuz", 30'unun ise "güvensiz" olduğu tespit edildi.
Güvensizlik gerekçesiyle firmalara 531 bin lira para cezası kesildi. Kurumun denetim ağına takılan güvensiz ve uygunsuz ürünler arasında ameliyat aletleri, vücut analizörü, kan ayrıştırıcı kitler, şırıngalar, alçılı sargılar ve oksijen cihazları bulunuyor.
Geçen yıl yapılan denetimlerde bin 272 kozmetik üründen 937'sinin "teknik düzenlemeye aykırı", 119 ürünün "güvensiz" olduğu belirlenmiş, ilgili firmalara 1 milyon 570 bin 472 lira para cezası verildi.
Tıbbi cihaz alanında da 2 bin 873 tıbbi cihaz ürününden bin 215'i "uygunsuz", 101'inin "güvensiz", 9'unun da "teknik düzenlemeye aykırı" olduğu kayıtlara geçirildi, ilgili firmalara 1 milyon 724 bin 253 lira ceza kesildi.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
İşte yaza sağlıklı merhaba diyeti
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
16 Mayıs 2016 Pazartesi
'Çölyak' her 100 kişiden birinde görülüyor
Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hale Akpınar, dünyada çölyak hastalığının görülme sıklığının yüzde 1 olduğunu belirterek, "Ülkemizde de görülme sıklığı ortalama bu civardadır yani her 100 kişiden birinde rastlanmaktadır. Ancak çölyak hastalığı buz dağı özelliği göstermektedir. Buna göre tanı almış hastalardan çok daha fazla sayıda tanı konulmamış hasta mevcuttur." dedi.
Dernekten yapılan açıklamaya göre, çölyak hastalığıyla ilgili toplumsal bilinci arttırmak ve hastalığa dikkat çekmek amacıyla 9 Mayıs "Çölyakla Mücadele Günü", Mayıs ayı da "Dünya Çölyak Farkındalık Ayı" olarak belirlendi.
Hastalıkla ilgili açıklama yapan Prof. Dr. Hale Akpınar, çölyakın tetikleyicisi kabul edilen gluten içeren buğday, arpa ve çavdarın tarihi eski olduğu için hastalığın da çok eskilere dayandığını, yaklaşık 10 bin yıl öncesine bile uzanabileceğini belirterek, hastalıkla ilgili ilk bilgilere 2. yüzyılda Kapadokya'da yaşayan Aretaeus'la ulaşıldığını, ancak hastalıkla ilgili farkındalığın bu tarihi geçmişe rağmen çok geç olduğunu kaydetti.
"Hastalık tüm organları etkiliyor"
Hastalığın küçük çocuklarda kusma, ishal, karın şişliği, iştahsızlık, kilo alamama ve boy uzamasında yavaşlama, ileri yaşlarda ise kansızlık, boy kısalığı, kemik zayıflığı ve nedeni bilinemeyen karaciğer hastalığı gibi değişik belirtilerle kendini gösterdiğini dile getiren Akpınar, şunları kaydetti:
"Yetişkinlerde ise ishal, aşırı gaz ve kabızlık, izah edilemeyen bulantı ve kusma, tekrarlayan karın ağrısı, kramp veya şişkinlik, demir, B12 vitamini veya folik asit eksikliği, kansızlık, yorgunluk, baş ağrısı, kilo kaybı, ağızda yaralar, saç dökülmesi, deri döküntüsü, osteoporoz, depresyon, infertilite, tekrarlayan düşükler, diş mine problemleri, eklem ve kemik ağrıları, nörolojik problemler gibi çok farklı yakınma veya bulgularla ortaya çıkar. Hasta organ veya sistemi işaret eden bulgular olmaksızın, tüm sistemlere yönelik semptomlara neden olması, çok ciddi tanı karmaşasına yol açmaktadır. Tanıda en önemli faktör bu hastalığın akla getirilmesidir."
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Hamile kalan 'her dört kadından biri kürtaj oluyor'
Smitha Mundasad / BBC Sağlık Muhabiri
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Guttmacher Enstitüsü'nün araştırmasına göre dünyada her yıl, hamile kalan her dört kadından biri kürtaj oluyor.
Lancet adlı dergide yayımlanan araştırma, her yıl 56 milyon kürtaj yapıldığını, bu rakamın da önceki yıllardan fazla olduğunu ortaya koydu.
Araştırmacılar refah seviyesi yüksek ülkelerde oranın daha düşük olduğunu, yoksul bölgelerde ise son 15 yılda kürtaj sayılarında bir değişiklik kaydedilmediğini söylüyor.
Uzmanlar doğum kontrol hizmetlerine yeni yaklaşımlar getirilmesi çağrısında bulunuyor.
Bilim insanları, 1990-1994 arasında her yıl 50 milyon olarak kaydedilen kürtaj sayısının 2010-2014 arasında yılda 56 milyona çıktığını belirtti.
İsteğe bağlı çocuk aldıranların sayısında artış daha çok gelişmekte olan ve nüfusun arttığı ülkelerde görüldü. Bu ülkelerde ayrıca çekirdek aile kurmak isteyenlerin de sayısı arttı.
Yoksul bölgelerde kişi başına kürtaj rakamlarında durgunluk tespit edilirken daha zengin bölgelerde ise her 1000 kadından kürtaj yaptıranların sayısının 25'ten 14'e düştüğü görüldü.
Araştırmacılar, kürtaj yasaklarının uygulamayı sınırlandırmadığını, aksine insanları yasadışı ve güvenli olmayan kürtaj yöntemlerine yönlendirdiğini savunuyor.
Rapora göre her üç kadından birinin kürtaj yaptırdığı Latin Amerika, dünya genelinde kürtaj sayısının en yüksek olduğu bölge.
Araştırmaya göre Batı Avrupa'da da kürtaj sayısında az bir artış kaydedildi. Uzmanlar bunun, Doğu Avrupa'dan göçün artmasıyla bağlantılı olabileceğini belirtiyor.
'Yeni yöntemler geliştirilmeli'
Araştırmacılar, kürtaj oranının yüksek olduğu ülkelerde doğum kontrol yöntemlerine ilişkin farkındalık olmayabileceğini söylüyor.
Dünya Sağlık Örgütü'nden Dr Bela Ganatra "Araştırmamızdaki yüksek kürtaj oranları, etkin doğum kontrol hizmetlerini geliştirmemiz, yaygınlaştırmamız gerektiğini gösterdi" dedi.
Dr Ganatra "Modern doğum kontrol yöntemlerine yatırım yapmak, kadınlar ve toplum için istenmeyen gebelik ve güvenli olmayan kürtajlardan daha az maliyetli olur" diye konuştu.
Fakat araştırma, çözümün doğum kontrol yöntemlerini yaygınlaştırmayla gelmeyebileceğine de işaret ediyor.
Çoğu kadın yan etkilerinden kaygı duydukları, 'damgalanmak istemedikleri' ve hamile kalmalarının düşük bir risk olduğunu düşündükleri için doğum kontrol yöntemlerine başvurmayı ve doğum kontrol hapı almayı reddettiklerini söyledi.
California Üniversitesi'nden Dr Diana Greene Foster da ilgili makalesinde, 'herkese uyan tek bir teknolojik cevap olmadığını' kaydetti.
Dr Foster, "Sağlık kaygıları ve doğum kontrol haplarının yan etkilerinden hoşlanmama öyle yaygın ki, bu durum, yeni yöntemler geliştirmeye ve doğum kontrol için kadın odaklı yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor" dedi.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
14 Mayıs 2016 Cumartesi
Modern çağın yeni sendromu: Mükemmel anne!
Mükemmellik arayışındaki bu annelerden belki de biri sizsiniz! Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Reyhan Algül, ‘modern çağın yeni sendromu’ olan mükemmel anne olma isteğinin hem anneye hem çocuğa hem de aile yaşantısına zarar verebildiğini söylüyor. Reyhan Algül, mükemmel annelerde öne çıkan 9 özelliği Mynet.com’a anlattı.
ELEŞTİRİ KABUL ETMEZLER
Genel olarak bu ebeveynler eleştiri kabul etmezler. Sürekli araştırıyor ve biliyor gibi görünmelerine rağmen kendi durumlarına karşı büyük bir körlük içindedirler.
‘PROJE ÇOCUK YETİŞTİRMEK’
Hepsinin ortak noktası farkında olarak ya da olmayarak “proje çocuk” yetiştirme hırsıdır. “Biz onun mutluluğundan başka bir şey istemiyoruz” denilse de çoğu zaman amaçlanan çocuğun başarılı olmasının öncelikli hedef olmasıdır!
BAŞKASININ ÇOCUĞU NE YAPMIŞ!
Mükemmel ebeveynler için okul notları ve okullar için girilen sınavlar büyük bir ölçüttür. Geçmiş yıllarda mahalle ve aile baskısı olarak adlandırılan ”komşular ne der, amcanlar ne der” yerini site yaşamıyla beraber "8. numaradakilerin çocuğu ne yapmış", "Arda/Ada ne yapmış” a bırakmış durumda.
KARIŞIK KAFALAR
Sürekli koşuştururlar. Vakitleri bir türlü yetmez. Çocukları için aşırı efor sarf ederler. Kafaları da sürekli karışıktır. Oldukça kaygılı ve hata yapmaktan son derece korkar bir durumda olduklarından kendilerini de fazlasıyla yıpratırlar.
EŞ OLMAYI UNUTURLAR
Dışarıdan bakıldığında, bu ebeveynlerin mükemmel bir evlilikleri varmış gibi durur ancak işin aslı öyle değildir. Çocuklarıyla o kadar meşgul olur ki, çoğunlukla; eş olmayı ve kendilerini unuturlar.
BLOGLAR BAŞLICA KILAVUZLARI
Mükemmel ebeveyn sendromu daha çok sosyoekonomik ve sosyo-kültürel yönden orta ve üst düzeyde görülür. Ebeveynler, en doğru çocuk yetiştirme tutumunu bulmaya çalışırken bunun için de kitaplara ve internet sitelerine başvurur. Bloglar başlıca klavuzlarıdır. Bu bloglarda yazan bir bilgiyi genellikle eleştirel bir gözle bakmadan kabul etme eğilimdedirler.
KENDİ EBEVEYNLİĞİNİ ONAYLATMA İHTİYACI
Mükemmel ebeveynliği abartanlar da var. Bloglar açıp çocuğuna yedirdiği köfteyi bile şova dönüştüren insanlarla sıkça karşılaşılabiliyor. Böyle bir şeyi paylaşmak çocuğun değil ebeveynin; kendi ebeveynliğini onaylatma ihtiyacından kaynaklanıyor.
BECERİLERİ ABARTMAK
Bu sendromu olan ebeveynler kendi çocuklarının çok zeki ve özel olduğuna da inanıyor. Çocuktaki normal gelişim görevlerini abartılı bir şekilde algılıyorlar. Çocuğun akıllı telefon kullanması ya da tablette oyun açması, çocuğun zekasının parlak olduğu anlamına gelmemektedir.
İLGİNÇ İSİM KOYMA YARIŞI
Uzman Klinik Psikolog Reyhan Algül “İsim koyma konusunda trendler her devirde vardır ama artık onun bile özellikle ilginç isimler koyma konusunda bir yarışa döndüğünü görüyoruz. Bu sendromu olan aileler çocuklarına da kimsede olmayan ya da çok popüler olan isimleri koyarlar” diyor.
BU ÖNERİLERE DİKKAT!
Anneliğin yaşanılarak öğrenilmesi gereken bir süreç olduğunu bilin. Bu süreçte hata yapmak da kaçınılmaz. Önemli olan hatalarınızı minimumda tutmanız ve farkına vardığınız an bunlardan vazgeçmenizdir.
Mükemmel anne olmaya çalışmak yerine ‘yeterince iyi’ olmak yeterli. Çocuğun ihtiyacı; maksimum konfor ve kurslardan ziyade aile sevgisini, desteğini ve güvenini hissetmesidir.
Yeterince iyi ebeveyn çocuğunun özerkliğini destekler ve problem çözmesine izin verir. Hayatın içinde zorluklar her zaman var. Çocukları sürekli zorluklardan korumaya çalışmanın, onların yerine her şeyi yapmanın Don Kişot'un yel değirmenlere saldırması gibi beyhude bir çaba olduğunu unutmayın.
Hayırlar ve sınırlar mutlaka olmak zorunda. Her çocuk sınırlara ihtiyaç duyar. Sınırlar doğru konulursa zannedildiği gibi çocuğun ruhunu örselemez. Çocuğu ruhsal yönden örseleyici olan sizin bir ebeveyn olarak farkındalığınızın az olmasıdır. Farkındalık bilgi demek değildir. Çok okumak, araştırmak, mükemmel olmaya çalışmak; farkındalık anlamına gelmez.
Zorlandığınız konularda uzmanlardan yardım almaktan çekinmeyin.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
13 Mayıs 2016 Cuma
Uykusuzluk çekenlere pratik öneriler
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Uykusuzluk çekenlere pratik öneriler
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
12 Mayıs 2016 Perşembe
'Çölyak' her 100 kişiden birinde görülüyor
Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hale Akpınar, dünyada çölyak hastalığının görülme sıklığının yüzde 1 olduğunu belirterek, "Ülkemizde de görülme sıklığı ortalama bu civardadır yani her 100 kişiden birinde rastlanmaktadır. Ancak çölyak hastalığı buz dağı özelliği göstermektedir. Buna göre tanı almış hastalardan çok daha fazla sayıda tanı konulmamış hasta mevcuttur." dedi.
Dernekten yapılan açıklamaya göre, çölyak hastalığıyla ilgili toplumsal bilinci arttırmak ve hastalığa dikkat çekmek amacıyla 9 Mayıs "Çölyakla Mücadele Günü", Mayıs ayı da "Dünya Çölyak Farkındalık Ayı" olarak belirlendi.
Hastalıkla ilgili açıklama yapan Prof. Dr. Hale Akpınar, çölyakın tetikleyicisi kabul edilen gluten içeren buğday, arpa ve çavdarın tarihi eski olduğu için hastalığın da çok eskilere dayandığını, yaklaşık 10 bin yıl öncesine bile uzanabileceğini belirterek, hastalıkla ilgili ilk bilgilere 2. yüzyılda Kapadokya'da yaşayan Aretaeus'la ulaşıldığını, ancak hastalıkla ilgili farkındalığın bu tarihi geçmişe rağmen çok geç olduğunu kaydetti.
"Hastalık tüm organları etkiliyor"
Hastalığın küçük çocuklarda kusma, ishal, karın şişliği, iştahsızlık, kilo alamama ve boy uzamasında yavaşlama, ileri yaşlarda ise kansızlık, boy kısalığı, kemik zayıflığı ve nedeni bilinemeyen karaciğer hastalığı gibi değişik belirtilerle kendini gösterdiğini dile getiren Akpınar, şunları kaydetti:
"Yetişkinlerde ise ishal, aşırı gaz ve kabızlık, izah edilemeyen bulantı ve kusma, tekrarlayan karın ağrısı, kramp veya şişkinlik, demir, B12 vitamini veya folik asit eksikliği, kansızlık, yorgunluk, baş ağrısı, kilo kaybı, ağızda yaralar, saç dökülmesi, deri döküntüsü, osteoporoz, depresyon, infertilite, tekrarlayan düşükler, diş mine problemleri, eklem ve kemik ağrıları, nörolojik problemler gibi çok farklı yakınma veya bulgularla ortaya çıkar. Hasta organ veya sistemi işaret eden bulgular olmaksızın, tüm sistemlere yönelik semptomlara neden olması, çok ciddi tanı karmaşasına yol açmaktadır. Tanıda en önemli faktör bu hastalığın akla getirilmesidir."
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Uzmanlardan güneş gözlüğü uyarısı
Güneş gözlüğü hem gözümüzü korumak hem de rahat bir şekilde güneşli günlerin keyfini çıkarabilmek için yaz mevsiminin olmazsa olmazları arasında görülüyor. Ancak ucuza satılan ve uygun olmayan gözlükler, vatandaşlara yarardan çok zarar getiriyor. Uzmanlar, güneş ışınlarının cilde verdiği zarar gibi tıpkı gözlere de zarar verebileceği konusunda uyarılarda bulunuyor.
“Asıl amacı sağlık”
Ne kadar aksesuar gibi görünse de güneş gözlüğü güneşten koruyan araçların en başında geliyor. Güneş gözlükleri günümüzde genellikle güneş ışınlarının göz kamaştırıcı etkisinden korunmak için ya da şık bir aksesuar olarak kullanılıyor. Ancak güneş gözlüklerinin çok daha önem arz eden görevi ise, gözleri güneşin yaydığı ultraviyole ya da diğer ismiyle morötesi ışınların göze verebileceği hasar ve neden olabileceği ciddi göz hastalıklarından korumak olduğunun da unutulmaması gerekiyor.
“Her gözlük, gözlük değildir”
Güneş gözlüklerinin belli bir standardı ve kalite belgesi olması gerektiğini belirten uzmanlar, her güneş gözlüğünün de ultraviyole ışınlarını tutmadığını hatırlatıyor. Bu nedenle güneş gözlüğünün ultraviyole filtreli, kaliteli, ışığı kıran kaplamalı, yüz yapısına uygun çerçeveli olmasına dikkat edilmesi gerektiği ısrarla vurgulanıyor. Ayrıca polarize camlı gözlüklerin de ultraviyole ışınları kırarak gözü koruduğuna dikkat çekiliyor.
“İşporta gözlük takmamak, takmamaktan daha faydalı”
Göz sağlığı ve güneş gözlüğü seçiminde nelere dikkat edilmesi konularında bilgi veren 20 yıllık optisyen Asım Mülayim, yaz mevsiminin yaklaşmasıyla güneş gözlüklerinin kullanımında artış yaşandığını ancak bu konuda dikkat edilmesi gereken çok önemli hususlar olduğunu söyledi.
Gözlüğün aksesuardan çok gözü güneşin UV ışınlarından koruyan önemli bir sağlık aracı olduğunu hatırlatan Mülayim, şöyle konuştu:
“Moda ve kozmetik açıdan kullanılan güneş gözlüğünün asıl amacının sağlık olduğu unutulmamalıdır. Bu konuda halkımızın bilinçlenmesi gerekiyor. İşportada satılan güneş gözlükleri sadece renkli camlardan oluşuyor. Hiçbir UV koruması içermiyor. Bunun yanında gözün koruma mekanizmasını da devre dışı bırakarak göze daha fazla zarar veriyor. Takmamak takmaktan daha faydalı diyebiliriz.”
Mülayim, dünyaya açılan pencerelerimizi korumaya özen göstermemiz gerektiğini söyledi.
Dikkat edilmesi gerekenler
Güneş gözlüğü alırken mutlaka bir optisyenlik müessesesine danışılması gerektiğini anlatan Mülayim, “Buralarda sunulan bütün ürünler, hangi marka olursa olsun, fiyatı ne olursa olsun Sanayi ve Ticaret Bakanlığının TSE’li ürünleridir. Teste tabi tutulmuş ve sertifikalandırılmış ürünlerdir. Moda ve sağlığı bir arada barındıran ürünleri buralarda bulabilirler. Kendilerine yardımcı olan optisyenlerden satın alacakları ürünün ultraviyole ışınlarını tutma derecesini mutlaka öğrensinler ve en yüksek dereceli olanları tercih etsinler” diye konuştu.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
8 Mayıs 2016 Pazar
Zeki kadınla evlenin ömrünüz uzasın
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Bu cümleyi çok sık kullanıyorsanız dikkat!
Psikolog Sinem Gül Şahin, insanların tahammül kredilerini son zerresine kadar kullanıp artık sınıra dayandıklarında ya da böyle bir krediye sahip olacak kişilik yapıları en başından beri var olmadığında bu isyan cümlesiyle karşılaşıldığını ifade ederek şu açıklamayı yaptı:
"İki olasılık da baş etmesi zor durumlardır ve bazen çözüm için kökten değişim gerekir. Bazı insanlar verici oldukları ve karşı tarafın her koşulunu kabul edip yerine getirdikleri sürece sevilip değer göreceklerini düşünür. Fikir tartışmalarına girmektense kabullenmek onlar için daha güvenli bir alandır. Bu yüzden ilişkilerinde sabit durumu korumak adına farkında olmadan kendi tahammül sınırlarını daraltırlar. Sonunda tüketirler."
Psikolog Şahin, her şeyi kabullenmiş gibi görünen bu kişiliklerin belli bir süre sonra patlamaya hazır bir bomba haline gelebileceğini belirterek şunları söyledi:
"Çevresindekiler onun önceki yapısına alışık oldukları için artık en ufak şeye bile tahammül edemeyen bu yeni kişiliğe bir anlam veremez. İlişkilerde çatışma artar, çatışma arttıkça kişinin tahammülsüzlüğü beslenir, tahammülsüzlük arttıkça çatışma artar ve bu kısır döngü sonunda mutsuzluğu doğurur.
Bu gibi durumlarda yapılması gerekenin kişinin tahammülsüzlük durumuna gelene kadar niye bu kadar verici olduğunun nedenlerinin bulunmasının gerektiğini vurgulayan Şahin. ''Bu nedenler analiz edilip, kişinin varoluşsal değeri üzerine geliştirdiği çarpık düşünceler ve duygular üzerine çalışıldığında kişi ilişkilerinde daha dengeli bir yaklaşım sergileyebilir'' dedi.
Psikolog Şahin, ''Aşırı verici olan insanların geçmişine baktığımızda sıkça karşımıza mükemmeliyetçi yapıya sahip bir aile tablosu çıkar. Bu aile yapılarında koşullu sevgi gösterimi esastır. Kişi hata yapmadığı, söylenenleri yerine getirdiği yani ebeveyni tatmin ettiği ölçüde onaylanır ve takdir edilir. Bu da kişinin kafasında şöyle bir şema oluşturur; karşımdaki insanın taleplerini yerine getirdiğim koşulda beni sevecektir, aksi takdirde reddedilirim" diye konuştu.
"Bu yorucu olan dönemdir"
Psikolog Sinem Gül Şahin, böylece değer görmekle ilgili kaygıların tohumunun atılmış olabileceğini belirterek şunları söyledi:
"Sonra vericilik dönemi başlar. Uzun bir süre bu dönemin etkisi sürer. Kişinin kendi doğru ve standartları yerine karşısındakinin doğru ve standartları hakimdir. Ta ki saatli bomba patlayana kadar. Bu dönemden sonra kişilerin kendi standartlarını inşa etmeye ve onu korumaya dair çok katı bir tutum içine girdiğini görürüz. Ama bu durum gelgitli olduğu için kişinin ruhsal dengesi iyice bozulur. Çünkü daha önce deneyimlemediği ona yabancı gelen bir yapı içindedir ama artık eski alışık olduğu yapısına tutunacak hali de kalmamıştır, tükenmişlik hisseder. Bu ara dönem en yorucu olandır. Artık kendime de tahammül edemiyorum şikayeti yükselir. Bu noktada bir uzmandan yardım alınması kaçınılmazdır."
Psikolog Sinem Gül Şahin, tahammül sınırları konusunda sorun yaşayan diğer bir kişilik yapısına bakıldığında otoriter aile modelinin etkilerinin görüleceğini belirterek şunları söyledi:
"Belirlenmiş standartların dışındaki kişisel farklılıkların hoş karşılanmadığı, kuralların esneyemez olduğu, fikir paylaşımlarının rahat yapılamadığı, evdeki otorite olan kişinin doğrularının genel geçer doğru olarak kabul edilmesinin zorunlu olduğu katı aile tutumunda yetişen birey bu yapıyı özümseyip kendi kişiliğinde bunu dışa yansıtabilir. Otorite figüründeki mekanizma ona da geçmiştir'' dedi.
Şahin, ''Kendisinin değişmez standartları, esneyemez kuralları vardır ve ilişkilerinde karşısındaki insanın kendisinden farklı olan yönlerini kabullenemez. Kendi yapısına aykırı düşen hiç bir davranış ve düşünceye tahammülü yoktur. Bunu kendi yapısına saygısızlık ya da zarar verici bir durum olarak görüp savunmaya geçer. Sanki varoluşuna saldırılıyormuş gibi bir tehdit algılar ve öfke duygusu yükselir. Gerek arkadaşlık ilişkisi, gerek kadın-erkek ilişkisi gerek iş ilişkisi olsun her durumda hem kişinin kendisi hem de karşısındaki için zor bir ilişki olacaktır" ifadelerini kullandı.
Psikolog Sinem Gül Şahin, bu yapıya sahip kişilerin kendi kafalarında belli bir şema oluşturabileceğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dışarıdan katı görünen bu kişinin içerisinde çok hassas, kırılgan bir yapı vardır. Unutulmamalıdır ki iç yapı ne kadar kırılgan olursa onu korumak için giyilen zırh o kadar sert olacaktır. Bilinmezlik, belirsizlik ve değişim korkutucu gelir. Alışılmış olana tutunmak onlar için bir anlamda hassas yapıyı güvende tutmaktır. Dolayısıyla kendi bildiklerinden farklı bir şey söz konusu olduğunda reddedici davranırlar. O yüzden etrafta benim standartlarım benim kurallarım benim isteklerim tekerlemesiyle dolanırlar. Orta yol, uzlaşma diye bir şey yoktur, başka standart, kural ve istekler tahammül edilemezdir''
Kişinin tepkilerindeki aşırılık ve tutumlarındaki ısrarcılık oranının yalnızlığa itilme sürecini hızlandırdığına işaret eden Şahin, ''Yalnızlığın ilk dönemlerinde diğer insanları suçlama eğilimi devam eder. Kızgınlığı onların farklı olmalarından onu terk etmiş olmalarına doğru yön değiştirir. Öfke artmaya devam eder. Her ilişkide benzer şeyleri yaşamasının artık kendisiyle alakalı bir durum olduğunu anlayana kadar yalnızlığa gömülür. Kimseye tahammül edemeyen kişi yalnızlığa tahammül edemez hale geldiğinde ve ruhsal acısı dayanılamaz olduğunda değişim için ilk adımlarını atmaya başlar. Bu dönemde çevresindekilerin kabulleniciliği, ona destek olması, davranışlarındaki değişimle ilgili ona olumlu geri bildirimlerde bulunmaları kendini toparlama süreci için önemlidir" diye konuştu.
Psikolog Sinem Gül Şahin, bıçak kemiğe dayanıp işler içinden çıkılmaz bir hal almadan önce çevrenizdekilerin tepkileri ve ruh halinizdeki zorlantı doğrultusunda tahammülsüzlüğün farkına varıp önlem alınabileceğini söyledi. Bunun için gelen eleştirilere açık olmak gerektiğini anlatan Psikolog Sinem Gül Şahin, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu eleştiriler karşısında hissettiğiniz duygularla ilgili kendinize karşı dürüst olun. Bu duyguları ve korkularınızı kabullenip, aralarından hangilerinin rahatsız edici olduğunu ve bununla ilgili neler yapabileceğinizi düşünün. İyi-kötü, doğru-yanlış göreceli olmaya müsait kavramlardır bu yüzden yargılayıcı tavırlar sergilemekten kaçının. Herkesin sizinle aynı yapıya sahip olmasını bekleyemezsiniz, farklılıklara karşı toleransınızı arttırın. Bunları yapmakta güçlük çekiyorsanız ve tahammülsüzlüğünüze engel olamıyorsanız profesyonel bir destek almanızda yarar var demektir. Başa çıkamadığınız durumlarda bir uzmandan yardım istemekten çekinmeyin."
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
7 Mayıs 2016 Cumartesi
Uzmanlardan güneş gözlüğü uyarısı
Güneş gözlüğü hem gözümüzü korumak hem de rahat bir şekilde güneşli günlerin keyfini çıkarabilmek için yaz mevsiminin olmazsa olmazları arasında görülüyor. Ancak ucuza satılan ve uygun olmayan gözlükler, vatandaşlara yarardan çok zarar getiriyor. Uzmanlar, güneş ışınlarının cilde verdiği zarar gibi tıpkı gözlere de zarar verebileceği konusunda uyarılarda bulunuyor.
“Asıl amacı sağlık”
Ne kadar aksesuar gibi görünse de güneş gözlüğü güneşten koruyan araçların en başında geliyor. Güneş gözlükleri günümüzde genellikle güneş ışınlarının göz kamaştırıcı etkisinden korunmak için ya da şık bir aksesuar olarak kullanılıyor. Ancak güneş gözlüklerinin çok daha önem arz eden görevi ise, gözleri güneşin yaydığı ultraviyole ya da diğer ismiyle morötesi ışınların göze verebileceği hasar ve neden olabileceği ciddi göz hastalıklarından korumak olduğunun da unutulmaması gerekiyor.
“Her gözlük, gözlük değildir”
Güneş gözlüklerinin belli bir standardı ve kalite belgesi olması gerektiğini belirten uzmanlar, her güneş gözlüğünün de ultraviyole ışınlarını tutmadığını hatırlatıyor. Bu nedenle güneş gözlüğünün ultraviyole filtreli, kaliteli, ışığı kıran kaplamalı, yüz yapısına uygun çerçeveli olmasına dikkat edilmesi gerektiği ısrarla vurgulanıyor. Ayrıca polarize camlı gözlüklerin de ultraviyole ışınları kırarak gözü koruduğuna dikkat çekiliyor.
“İşporta gözlük takmamak, takmamaktan daha faydalı”
Göz sağlığı ve güneş gözlüğü seçiminde nelere dikkat edilmesi konularında bilgi veren 20 yıllık optisyen Asım Mülayim, yaz mevsiminin yaklaşmasıyla güneş gözlüklerinin kullanımında artış yaşandığını ancak bu konuda dikkat edilmesi gereken çok önemli hususlar olduğunu söyledi.
Gözlüğün aksesuardan çok gözü güneşin UV ışınlarından koruyan önemli bir sağlık aracı olduğunu hatırlatan Mülayim, şöyle konuştu:
“Moda ve kozmetik açıdan kullanılan güneş gözlüğünün asıl amacının sağlık olduğu unutulmamalıdır. Bu konuda halkımızın bilinçlenmesi gerekiyor. İşportada satılan güneş gözlükleri sadece renkli camlardan oluşuyor. Hiçbir UV koruması içermiyor. Bunun yanında gözün koruma mekanizmasını da devre dışı bırakarak göze daha fazla zarar veriyor. Takmamak takmaktan daha faydalı diyebiliriz.”
Mülayim, dünyaya açılan pencerelerimizi korumaya özen göstermemiz gerektiğini söyledi.
Dikkat edilmesi gerekenler
Güneş gözlüğü alırken mutlaka bir optisyenlik müessesesine danışılması gerektiğini anlatan Mülayim, “Buralarda sunulan bütün ürünler, hangi marka olursa olsun, fiyatı ne olursa olsun Sanayi ve Ticaret Bakanlığının TSE’li ürünleridir. Teste tabi tutulmuş ve sertifikalandırılmış ürünlerdir. Moda ve sağlığı bir arada barındıran ürünleri buralarda bulabilirler. Kendilerine yardımcı olan optisyenlerden satın alacakları ürünün ultraviyole ışınlarını tutma derecesini mutlaka öğrensinler ve en yüksek dereceli olanları tercih etsinler” diye konuştu.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Polenler astımı tetikliyor!
Astım atağı denilen krizlerde ise hava yollarını saran kaslar kasılıyor, ödem ve şişlik artıyor. Hastada hayati tehlikeye varabilecek şiddette nefes darlığı ve oksijen düşüklüğünden dolayı vücudunda özellikle dudaklardan başlayan morarmalar olabiliyor. Doğru tedavi ile kontrol altına alınabilen ancak kontrolsüz olduğunda yaşam kalitesini ciddi şekilde bozan astımı özellikle bahar aylarında havada uçuşan polenler tetikliyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Pelin Uysal, polenlerin arttığı aylarda astım ataklarının tetiklendiğini ve hastada nefes darlığı, göğüste baskı hissi ve öksürüğün artış gösterdiğini belirterek, bu şikayetlerin özellikle gece veya sabaha karşı ortaya çıktığını söylüyor.
İLKBAHARDA ASTIM ATAĞINDA ARTIŞ YAŞANIYOR
Bahar aylarında ve mevsim geçişlerinde geçmeyen grip ve öksürüğün alerjinin belirtisi olabildiğini, alerjik riniti olanların yüzde 30’unda alerjik astım görülebildiğini vurgulayan Dr. Pelin Uysal, “Özellikle ilkbaharda polenlerin artmasıyla alerjik astım ve alerjik rinit hastalarında yoğun artış görülmektedir. Astım belirtileri olan kişinin göğüs hastalıkları hekimine başvurması tanı için en önemli tetkik olan solunum fonksiyon testinin yapılması önerilir. Hasta gerek görülürse doğru teknikte ve düzenli olarak inhaler ve antialerjik tedavilerini almalıdır. Toplumda söylenenin aksine astım ilaçları bağımlılık yapmaz” diyor. Dr. Pelin Uysal 3 Mayıs Dünya Astım Günü kapsamında, bahar aylarında astım hastalarının alabileceği basit ama etkili tedbirleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
BURUN VE GÖZ ÇEVRESİNE VAZELİN SÜRÜN
Burnun dış kısmına ve göz çevresine ince bir tabaka vazelin sürün. Böylece polenler vazeline yapışacağından burun deliklerinden içeri girmeleri ve gözü rahatsız etmeleri engellenebilir. Ayrıca vazelin cildinizi de nemlendiriyor.
PENCERELERİ KAPALI TUTUN
Polenlerin yoğun olduğu günlerde özellikle de yoğunluğun arttığı sabah saatlerinde araba ve ev pencerelerini açmamaya, kapalı tutmaya özen gösterin.
MASKESİZ ÇIKMAYIN
Hassas kişilerin polenlerin yoğun olduğu günlerde dışarı çıkmamaları, açık havada spor yapmamaları, mümkünse dışarı çıktıklarında polen maskesi takın.
AÇIKTA VE OTURDUĞUNUZ ODADA ÇAMAŞIR KURUTMAYIN
Polen mevsiminde açık havada çamaşır kurutmamaya dikkat edin. Ancak evin içinde çamaşır kuruturken de, oturduğunuz ve sık kullandığınız oda yerine, boş olan bir odada kurutmaya çalışın.
TÜYLÜ HALI BULUNDURMAYIN
Ev tozu akarlarını önlemek için evinizi havalandırın, rutubet olmamasına dikkat edin. Ev ve arabada polen filtrelerinin kullanım şartlarına uygun sürede mutlaka değiştirilmesini sağlayın. Evde özellikle de yatak odasında tüylü ve toz tutan halı ve kilim kullanmayın. Tüylü, yünlü giysilerden uzak durun.
Sigara ve parfüm kokusundan uzak durun
Alerjik kişiler polenlerin yoğun olduğu zamanlarda diğer alerjenlere ve tahriş edici durumlara daha duyarlı oldukları için sigara dumanı, parfüm ve deterjan kokusu gibi astımı tetikleyebilecek kokulardan uzak durun. Evin içinde sigara içilmesine izin vermeyin.
GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ TAKIN
Gözlerde kızarıklık, sulanma, yanma ve kaşınma gibi şikayetleri yoğun yaşayan bir kişiyseniz güneş gözlükleri kullanın.
GİYSİLERİNİZİ EVE GİRER GİRMEZ DEĞİŞTİRİN
Eve gelince polenler gün boyu üzerinize yapışmış olabileceği için giysilerinizi değiştirin ancak üzerinizden çıkardığınız giysileri yatak odanızda bırakmayın.
DUŞ ALIN
Dışarıdan eve gelince yüzünüzü mutlaka yıkayın hatta duş alarak saçınızdaki ve vücudunuzdaki polenlerden arının.
BU BESİNLERE DİKKAT EDİN!
Ağır yağlı baharatlı yiyecek ve kafein alımlarını azaltın, az ve sık aralıklı yemek yiyin, yüksek yastıkta yatın. Nefes darlığına karşı keçi boynuzundan faydalanabilirsiniz. Reflü hastalığı astımı tetikleyebildiğinden, reflünüz varsa tedavisini olun. Alerjen özellikteki besin maddeleri ve besinlerdeki katkı maddelerinin atağa yol açabildiğini belirten Dr. Pelin Uysal “Balık, kabuklu deniz ürünleri, kuruyemiş, sucuk, sosis, tursu, cips, işlenmiş hazır yiyecekler, yumurta, süt, muz vb. besinler astım ataklarını tetikleyebiliyor. Bira, şarap gibi fermantasyon yoluyla hazırlanan içkilerden de uzak durulması gerekiyor” diyor.
GÖZLE GÖRÜLEMEYECEK KADAR KÜÇÜK
Polenler bitkilerden havaya saçılan, genelde rüzgar yoluyla etrafa yayılan ve çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük parçacıklar. Polenlerden düşük ağırlıklı olanlar rüzgar yolu ile yayılıyorlar ve daha alerjen etkiye sahipler. Bu tip küçük polenler rüzgar ile kilometrelerce uzaklara taşınabiliyor ve alerjiye yatkınlığı olan kişileri etkileyebiliyor. Yüksek ağırlıklı olanlar ise böcekler ve arılar yoluyla yayılıyor; genelde çiçek kaynaklı olan bu polenlerin, ağır oldukları için havada asılı kalamadıklarından daha az alerjen özellikleri var.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Bu cümleyi çok sık kullanıyorsanız dikkat!
Psikolog Sinem Gül Şahin, insanların tahammül kredilerini son zerresine kadar kullanıp artık sınıra dayandıklarında ya da böyle bir krediye sahip olacak kişilik yapıları en başından beri var olmadığında bu isyan cümlesiyle karşılaşıldığını ifade ederek şu açıklamayı yaptı:
"İki olasılık da baş etmesi zor durumlardır ve bazen çözüm için kökten değişim gerekir. Bazı insanlar verici oldukları ve karşı tarafın her koşulunu kabul edip yerine getirdikleri sürece sevilip değer göreceklerini düşünür. Fikir tartışmalarına girmektense kabullenmek onlar için daha güvenli bir alandır. Bu yüzden ilişkilerinde sabit durumu korumak adına farkında olmadan kendi tahammül sınırlarını daraltırlar. Sonunda tüketirler."
Psikolog Şahin, her şeyi kabullenmiş gibi görünen bu kişiliklerin belli bir süre sonra patlamaya hazır bir bomba haline gelebileceğini belirterek şunları söyledi:
"Çevresindekiler onun önceki yapısına alışık oldukları için artık en ufak şeye bile tahammül edemeyen bu yeni kişiliğe bir anlam veremez. İlişkilerde çatışma artar, çatışma arttıkça kişinin tahammülsüzlüğü beslenir, tahammülsüzlük arttıkça çatışma artar ve bu kısır döngü sonunda mutsuzluğu doğurur.
Bu gibi durumlarda yapılması gerekenin kişinin tahammülsüzlük durumuna gelene kadar niye bu kadar verici olduğunun nedenlerinin bulunmasının gerektiğini vurgulayan Şahin. ''Bu nedenler analiz edilip, kişinin varoluşsal değeri üzerine geliştirdiği çarpık düşünceler ve duygular üzerine çalışıldığında kişi ilişkilerinde daha dengeli bir yaklaşım sergileyebilir'' dedi.
Psikolog Şahin, ''Aşırı verici olan insanların geçmişine baktığımızda sıkça karşımıza mükemmeliyetçi yapıya sahip bir aile tablosu çıkar. Bu aile yapılarında koşullu sevgi gösterimi esastır. Kişi hata yapmadığı, söylenenleri yerine getirdiği yani ebeveyni tatmin ettiği ölçüde onaylanır ve takdir edilir. Bu da kişinin kafasında şöyle bir şema oluşturur; karşımdaki insanın taleplerini yerine getirdiğim koşulda beni sevecektir, aksi takdirde reddedilirim" diye konuştu.
"Bu yorucu olan dönemdir"
Psikolog Sinem Gül Şahin, böylece değer görmekle ilgili kaygıların tohumunun atılmış olabileceğini belirterek şunları söyledi:
"Sonra vericilik dönemi başlar. Uzun bir süre bu dönemin etkisi sürer. Kişinin kendi doğru ve standartları yerine karşısındakinin doğru ve standartları hakimdir. Ta ki saatli bomba patlayana kadar. Bu dönemden sonra kişilerin kendi standartlarını inşa etmeye ve onu korumaya dair çok katı bir tutum içine girdiğini görürüz. Ama bu durum gelgitli olduğu için kişinin ruhsal dengesi iyice bozulur. Çünkü daha önce deneyimlemediği ona yabancı gelen bir yapı içindedir ama artık eski alışık olduğu yapısına tutunacak hali de kalmamıştır, tükenmişlik hisseder. Bu ara dönem en yorucu olandır. Artık kendime de tahammül edemiyorum şikayeti yükselir. Bu noktada bir uzmandan yardım alınması kaçınılmazdır."
Psikolog Sinem Gül Şahin, tahammül sınırları konusunda sorun yaşayan diğer bir kişilik yapısına bakıldığında otoriter aile modelinin etkilerinin görüleceğini belirterek şunları söyledi:
"Belirlenmiş standartların dışındaki kişisel farklılıkların hoş karşılanmadığı, kuralların esneyemez olduğu, fikir paylaşımlarının rahat yapılamadığı, evdeki otorite olan kişinin doğrularının genel geçer doğru olarak kabul edilmesinin zorunlu olduğu katı aile tutumunda yetişen birey bu yapıyı özümseyip kendi kişiliğinde bunu dışa yansıtabilir. Otorite figüründeki mekanizma ona da geçmiştir'' dedi.
Şahin, ''Kendisinin değişmez standartları, esneyemez kuralları vardır ve ilişkilerinde karşısındaki insanın kendisinden farklı olan yönlerini kabullenemez. Kendi yapısına aykırı düşen hiç bir davranış ve düşünceye tahammülü yoktur. Bunu kendi yapısına saygısızlık ya da zarar verici bir durum olarak görüp savunmaya geçer. Sanki varoluşuna saldırılıyormuş gibi bir tehdit algılar ve öfke duygusu yükselir. Gerek arkadaşlık ilişkisi, gerek kadın-erkek ilişkisi gerek iş ilişkisi olsun her durumda hem kişinin kendisi hem de karşısındaki için zor bir ilişki olacaktır" ifadelerini kullandı.
Psikolog Sinem Gül Şahin, bu yapıya sahip kişilerin kendi kafalarında belli bir şema oluşturabileceğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dışarıdan katı görünen bu kişinin içerisinde çok hassas, kırılgan bir yapı vardır. Unutulmamalıdır ki iç yapı ne kadar kırılgan olursa onu korumak için giyilen zırh o kadar sert olacaktır. Bilinmezlik, belirsizlik ve değişim korkutucu gelir. Alışılmış olana tutunmak onlar için bir anlamda hassas yapıyı güvende tutmaktır. Dolayısıyla kendi bildiklerinden farklı bir şey söz konusu olduğunda reddedici davranırlar. O yüzden etrafta benim standartlarım benim kurallarım benim isteklerim tekerlemesiyle dolanırlar. Orta yol, uzlaşma diye bir şey yoktur, başka standart, kural ve istekler tahammül edilemezdir''
Kişinin tepkilerindeki aşırılık ve tutumlarındaki ısrarcılık oranının yalnızlığa itilme sürecini hızlandırdığına işaret eden Şahin, ''Yalnızlığın ilk dönemlerinde diğer insanları suçlama eğilimi devam eder. Kızgınlığı onların farklı olmalarından onu terk etmiş olmalarına doğru yön değiştirir. Öfke artmaya devam eder. Her ilişkide benzer şeyleri yaşamasının artık kendisiyle alakalı bir durum olduğunu anlayana kadar yalnızlığa gömülür. Kimseye tahammül edemeyen kişi yalnızlığa tahammül edemez hale geldiğinde ve ruhsal acısı dayanılamaz olduğunda değişim için ilk adımlarını atmaya başlar. Bu dönemde çevresindekilerin kabulleniciliği, ona destek olması, davranışlarındaki değişimle ilgili ona olumlu geri bildirimlerde bulunmaları kendini toparlama süreci için önemlidir" diye konuştu.
Psikolog Sinem Gül Şahin, bıçak kemiğe dayanıp işler içinden çıkılmaz bir hal almadan önce çevrenizdekilerin tepkileri ve ruh halinizdeki zorlantı doğrultusunda tahammülsüzlüğün farkına varıp önlem alınabileceğini söyledi. Bunun için gelen eleştirilere açık olmak gerektiğini anlatan Psikolog Sinem Gül Şahin, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu eleştiriler karşısında hissettiğiniz duygularla ilgili kendinize karşı dürüst olun. Bu duyguları ve korkularınızı kabullenip, aralarından hangilerinin rahatsız edici olduğunu ve bununla ilgili neler yapabileceğinizi düşünün. İyi-kötü, doğru-yanlış göreceli olmaya müsait kavramlardır bu yüzden yargılayıcı tavırlar sergilemekten kaçının. Herkesin sizinle aynı yapıya sahip olmasını bekleyemezsiniz, farklılıklara karşı toleransınızı arttırın. Bunları yapmakta güçlük çekiyorsanız ve tahammülsüzlüğünüze engel olamıyorsanız profesyonel bir destek almanızda yarar var demektir. Başa çıkamadığınız durumlarda bir uzmandan yardım istemekten çekinmeyin."
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
6 Mayıs 2016 Cuma
Polenler astımı tetikliyor!
Astım atağı denilen krizlerde ise hava yollarını saran kaslar kasılıyor, ödem ve şişlik artıyor. Hastada hayati tehlikeye varabilecek şiddette nefes darlığı ve oksijen düşüklüğünden dolayı vücudunda özellikle dudaklardan başlayan morarmalar olabiliyor. Doğru tedavi ile kontrol altına alınabilen ancak kontrolsüz olduğunda yaşam kalitesini ciddi şekilde bozan astımı özellikle bahar aylarında havada uçuşan polenler tetikliyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Pelin Uysal, polenlerin arttığı aylarda astım ataklarının tetiklendiğini ve hastada nefes darlığı, göğüste baskı hissi ve öksürüğün artış gösterdiğini belirterek, bu şikayetlerin özellikle gece veya sabaha karşı ortaya çıktığını söylüyor.
İLKBAHARDA ASTIM ATAĞINDA ARTIŞ YAŞANIYOR
Bahar aylarında ve mevsim geçişlerinde geçmeyen grip ve öksürüğün alerjinin belirtisi olabildiğini, alerjik riniti olanların yüzde 30’unda alerjik astım görülebildiğini vurgulayan Dr. Pelin Uysal, “Özellikle ilkbaharda polenlerin artmasıyla alerjik astım ve alerjik rinit hastalarında yoğun artış görülmektedir. Astım belirtileri olan kişinin göğüs hastalıkları hekimine başvurması tanı için en önemli tetkik olan solunum fonksiyon testinin yapılması önerilir. Hasta gerek görülürse doğru teknikte ve düzenli olarak inhaler ve antialerjik tedavilerini almalıdır. Toplumda söylenenin aksine astım ilaçları bağımlılık yapmaz” diyor. Dr. Pelin Uysal 3 Mayıs Dünya Astım Günü kapsamında, bahar aylarında astım hastalarının alabileceği basit ama etkili tedbirleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
BURUN VE GÖZ ÇEVRESİNE VAZELİN SÜRÜN
Burnun dış kısmına ve göz çevresine ince bir tabaka vazelin sürün. Böylece polenler vazeline yapışacağından burun deliklerinden içeri girmeleri ve gözü rahatsız etmeleri engellenebilir. Ayrıca vazelin cildinizi de nemlendiriyor.
PENCERELERİ KAPALI TUTUN
Polenlerin yoğun olduğu günlerde özellikle de yoğunluğun arttığı sabah saatlerinde araba ve ev pencerelerini açmamaya, kapalı tutmaya özen gösterin.
MASKESİZ ÇIKMAYIN
Hassas kişilerin polenlerin yoğun olduğu günlerde dışarı çıkmamaları, açık havada spor yapmamaları, mümkünse dışarı çıktıklarında polen maskesi takın.
AÇIKTA VE OTURDUĞUNUZ ODADA ÇAMAŞIR KURUTMAYIN
Polen mevsiminde açık havada çamaşır kurutmamaya dikkat edin. Ancak evin içinde çamaşır kuruturken de, oturduğunuz ve sık kullandığınız oda yerine, boş olan bir odada kurutmaya çalışın.
TÜYLÜ HALI BULUNDURMAYIN
Ev tozu akarlarını önlemek için evinizi havalandırın, rutubet olmamasına dikkat edin. Ev ve arabada polen filtrelerinin kullanım şartlarına uygun sürede mutlaka değiştirilmesini sağlayın. Evde özellikle de yatak odasında tüylü ve toz tutan halı ve kilim kullanmayın. Tüylü, yünlü giysilerden uzak durun.
Sigara ve parfüm kokusundan uzak durun
Alerjik kişiler polenlerin yoğun olduğu zamanlarda diğer alerjenlere ve tahriş edici durumlara daha duyarlı oldukları için sigara dumanı, parfüm ve deterjan kokusu gibi astımı tetikleyebilecek kokulardan uzak durun. Evin içinde sigara içilmesine izin vermeyin.
GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ TAKIN
Gözlerde kızarıklık, sulanma, yanma ve kaşınma gibi şikayetleri yoğun yaşayan bir kişiyseniz güneş gözlükleri kullanın.
GİYSİLERİNİZİ EVE GİRER GİRMEZ DEĞİŞTİRİN
Eve gelince polenler gün boyu üzerinize yapışmış olabileceği için giysilerinizi değiştirin ancak üzerinizden çıkardığınız giysileri yatak odanızda bırakmayın.
DUŞ ALIN
Dışarıdan eve gelince yüzünüzü mutlaka yıkayın hatta duş alarak saçınızdaki ve vücudunuzdaki polenlerden arının.
BU BESİNLERE DİKKAT EDİN!
Ağır yağlı baharatlı yiyecek ve kafein alımlarını azaltın, az ve sık aralıklı yemek yiyin, yüksek yastıkta yatın. Nefes darlığına karşı keçi boynuzundan faydalanabilirsiniz. Reflü hastalığı astımı tetikleyebildiğinden, reflünüz varsa tedavisini olun. Alerjen özellikteki besin maddeleri ve besinlerdeki katkı maddelerinin atağa yol açabildiğini belirten Dr. Pelin Uysal “Balık, kabuklu deniz ürünleri, kuruyemiş, sucuk, sosis, tursu, cips, işlenmiş hazır yiyecekler, yumurta, süt, muz vb. besinler astım ataklarını tetikleyebiliyor. Bira, şarap gibi fermantasyon yoluyla hazırlanan içkilerden de uzak durulması gerekiyor” diyor.
GÖZLE GÖRÜLEMEYECEK KADAR KÜÇÜK
Polenler bitkilerden havaya saçılan, genelde rüzgar yoluyla etrafa yayılan ve çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük parçacıklar. Polenlerden düşük ağırlıklı olanlar rüzgar yolu ile yayılıyorlar ve daha alerjen etkiye sahipler. Bu tip küçük polenler rüzgar ile kilometrelerce uzaklara taşınabiliyor ve alerjiye yatkınlığı olan kişileri etkileyebiliyor. Yüksek ağırlıklı olanlar ise böcekler ve arılar yoluyla yayılıyor; genelde çiçek kaynaklı olan bu polenlerin, ağır oldukları için havada asılı kalamadıklarından daha az alerjen özellikleri var.
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
2 Mayıs 2016 Pazartesi
Çocuğunuz 5 yaşından önce okumayı öğreniyorsa hemen sevinmeyin
Konuyla ilgili bilgiler veren Fizyotem Tıp Merkezi Psikolojik Danışma Birimi Psikoloğu Yrd. Doç. Dr. Mesud Yalçın Güzel, 5 yaşından önce okumayı öğrenen ve sayı saymayı beceren çocukların ‘Hiperleksi' hastası olma riski taşıdığını söyledi.
‘Hiperleksi'nin erken gelişen okuma becerisi ve bunun yanında dil problemleri, öğrenme ve sosyalleşme yeteneğinde sorunları olan çocuklara verilen genel bir ad olduğunu kaydeden Güzel "Bu tip çocuklar çeşitli şikayetlerle kliniklere ve danışma merkezlerine geldiklerinde genelde otizm, asperger davranış bozuklukları ile karıştırılır. Hatta bu çocuklar arasında üstün yetenekli çocuklar bile bulunmaktadır. Erken okuma yeteneği genelde görsel öğrenme tarzındadır. Başlangıçta okuduklarını anlamadıkları halde anlamanın daha sonra oluştuğu görülür. Bir eğitim almadan 5 yaşından önce okumayı öğrenebilirler fakat dilde ve sosyal ilişkilerde güçlükleri vardır. Bu çocuklar cümle içindeki yapısal ve anlamaya ilişkin ipuçlarını yakalamakta güçlük yaşarlar” dedi.
Hiperleksik olan çocukların bazı ipuçları ile kendilerini ele verdiğini kaydeden Güzel "En başta okumaya erken başlarlar. 3 yaşında okumayı öğrenirler. Yazılı kelimeler çok dikkatini çeker. Televizyondaki Çarkıfelek veya kelime bulma tipi yarışma programlarındaki kelimeleri anında öğrenir başka zaman aynı kelimeyi okurlar. Ebeveynlerini şaşırtırlar. Anne ve babası onu üstün zekalı zannederler. Dil öğrenme bozuklukları baş gösterir. İlk konuşmaları ‘Ekolali' şeklinde yansıtmalıdır. Harflere, sayılara ve şarkı sözlerine karşı iyi bir işitsel hafızaları olduğu gibi iyi bir görsel hafızaları da vardır. Tek kelimeleri anlamaları cümleyi anlamalarına göre daha iyidir Tekrarlayıcı vekendilerine has kelime ve cümlecikler kullanırlar. Konuşması normal bile olsa konuşmayı başlatma ve sürdürmede sorunları vardır. Sosyalleşmede yaşanan problemler ise gruba uyumda zorlanma, yaşıtlarıyla arkadaşlık kuramama, yüksek sesli makinelere karşı duyarlılıktır. Dilde gelişme oldukça bu davranış gecikmeleri de azalmaktadır. Bu çocukların bir kısmı ilk başlarda otistik bozukluğa benzerdavranışlar gösterebilir, ritüalistik tekrarlanan davranışlarda bulunurlar. Aşırı ısrar, bir duygusal durumdan diğerine geçiş de zorlanmalar, öfke nöbetleri gibi” ifadelerini kullandı.
"HİPERLEKSİLİ ÇOCUKLAR ÇOĞUNLUKLA ERKEKTİR”
Yrd. Doç. Dr. Mesud Yalçın Güzel, Hiperleksili çocukların çoğunlukla erkeklerden oluştuğuna dikkat çekerek "Davranışsal ve sosyal anormallikleri vardır. Dili anlamada iletişimsorunu yaşarlar. 5 yaşından önce okurlar ve kelimeler karşısında büyülenmiş gibi bir davranış gösterirler. Tüm hiperleksik çocuklar kelimeleri bütün olarak tanır. Bazı hiperleksik çocuklar kelimeyi daha önce bir yerde görmeseler de okuyabilirler. Bazıları logolara aşırı ilgi duyar. Hiperleksi özelliği olan çocuklar genelde ilk kelimelerini 12. ayda söylerler ve bu kelimeler genellikle tren, kamyon, araba vb. gibi ilgi duydukları kelimelerdir. Harfler ve sayılarla çok ilgilendikleri hatta bunlar karşısında büyülenmiş gibi davranırlar. Sayıları ve alfabenin harflerini sayabilirler, kolayca şarkıları ezberleyebilirler. Dilde 18. aya doğru bir gerileme olmakta ve bu 24. aya kadar sürebilmektedir. Dil gelişimi normal yaşıtlarına göre daha geç gerçekleşir” diye konuştu.
"Bu çocuklar görsel mekanik oyuncakları severler. Özellikle tren araba gibi oyuncaklara ilgi fazladır” diyen Güzel "Televizyonda özellikle Çarkıfelek gibi programlara kilitlenirler. Bu programlar gibi içinde çok fazla sayıda harf, sayı ve kelime görselleri okumalarını artırır.Evdeki eşyaların aynı yerlerde kalması konusunda ısrarcı davranırlar. Yine bir yere giderken hep aynı yolu kullanmak isterler başka bir yoldan gitme konusunda direnirler. Öfke patlamalarında sözel olarak sakinleşmezler, bir şekilde dikkatleri ilgi duyduğu başka bir tarafa çekilmeye çalışılmalı ya da müzik kullanılmalıdır. Genellikle arkadaşlık ilişkileri kurmada zorluk çekerler. Oyun oynayan yaşıtlarının yanına gitse bile nadiren bir konuşma veya ilişki başlatabilirler. Dinlemede seçicilik gösterirler. Yanındaki bir şeyi dinlemiyorken diğer odada ilgilerini çekebilecek hafif bir sesi işitebilirler. Dinlemedeki bu seçicilik önemlidir. Zeki ve sevimli bir görünümleri vardır. Oyuncaklarla oynarken mekanik olanları yada puzzle'ı tercih edeceklerdir. Bu çocukların ince motor becerilerinde herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Okuduğunu anlama sözel dil ile ilişkilidir. Erken yaşlarda yazılı soruları ve bilgileri daha iyi anlarlar. Erken okuma, yüksek işlevli otistik bozuklukta da görülebilmektedir. Pek çok hiperleksi özelliği olan çocuk 4,5-5 yaşlarında dil gelişimlerinde ilerleme gösterirlerken sosyal iletişimdeki bozukluk bazen kalıcı haldedir” şeklinde konuştu.
Hiperleksik çocukların erken yaşlarda, otizme benzer pek çok tipik davranış gösterebildiğini de vurgulayan Güzel "Bunlar tekrarlanan, ritüalistik davranışlar, duyusal hassasiyet (gürültü, dokunma ve koku gibi) artmış duyarlılık, öfke patlamaları, yaygın anksiyete ve anormal korkulardır. Bu davranış anormallikleri 4,5-5 yaşında dilin gelişimi ile azalır. Bu çocuklar sevecen, sıcak çocuklardır ve yetişkinler ile daha iyi bir iletişim kurarlar. 5 yaşından itibaren eğitici oyunlara katılabilirler. Her ne kadar normal bir okula gidebilseler de eğitimlerinde küçük değişikliklerle anne-babalar uzman bir psikolog tarafından yönlendirilirse özel eğitimle çok iyi netice alabilirler” tavsiyesinde bulundu.
İHA
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
'Horlama ve uyku apnesi kalp hastalığına sebep olabilir'
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Özdemir, ileri yaşlarda horlama ve uyku apnesinin (uykuda nefesin durması) kalp hastalığına yol açabileceğini belirterek, "Eşinize horlayıp horlamadığınızı sorun, gerekirse tedavi olun." dedi.
Özdemir, yaptığı açıklamada, insanların genellikle kalp sağlığı bozulduktan sonra doktora gitme gereği duyduklarını söyledi.
Kalp sağlığı bozulmadan doktora başvurup risklere karşı önlem alınmasının önemini vurgulayan Prof. Dr. Özdemir, kalbi yoran riskli durumlar hakkında bilgi verdi.
Stresten mümkün olduğunca uzaklaşılmasını tavsiye eden Bülent Özdemir, şöyle devam etti:
"Uzun süreli stres, tansiyon yüksekliğine, kalp hızı ve kalp hastalığı riskinde artışa neden olur. Bu nedenle stresle mücadele etmeli, kontrol etme tekniklerini öğrenmeli ve uygulamalıdır. Derin nefes alma egzersizleri konunun uzmanlarından öğrenilmeli ve yapılmalıdır. Gün içinde hoşumuza giden rahatlatıcı aktivitelere mutlaka vakit ayrılmalıdır. Sıkıntı duyduğunuz, stres aldığınız işlerden mutlaka uzaklaşılmalıdır. Her işi siz yapmak zorunda değilsiniz, bırakın bazı işleri başkaları yapsın çünkü uzun zamanda bu stres, kalpte mutlaka sorunlar açacaktır."
"Küçük tabaklarda az yemek" önerisi
Özdemir, kalp sağlığı için bireyin sağlıklı bir yaşam sürmesi, ideal vücut ağırlığında olması ve düzenli spor yapması gerektiğini anlattı.
Saydığı bu durumlara ulaşmanın yolunun iyi ve dengeli beslenmeden geçtiğine değinen Prof. Dr. Özdemir, "En temel yaklaşım, aşırı ve gereksiz kalori almayı engellemektir. Bunun için yapılacak en öncelikli ve basit şey, porsiyonları küçültmektir. Bunun için yemeğimizi küçük tabaklardan yemeliyiz." diye konuştu.
Yağsız veya düşük yağlı süt ürünlerinin tercih edilmesini öneren Bülent Özdemir, doymuş ve trans yağlar, tatlılar, kırmızı et ve tuz alımının da sınırlandırılması tavsiyesinde bulundu.
"Aile hikayesi önemlidir"
Özdemir, 20'li yaşlarda mutlaka bir kalp doktoruna muayene olunması gerektiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"İnsanlar, kalp hastası olmadan doktora gitmeli ve risklerine göre önlem almalıdır. Hasta olmadan erken yaşlarda doktor kontrolüne başlanmalıdır. Bu sayede risk faktörlerimiz belirlenebilir ve buna uygun gereken adımlar atılır. Örneğin kan kolesterolümüz yüksekse müdahale edilir. Bilinmeyen bir hastalığımız varsa tedavi edilir, hipertansiyon ve diyabet gibi hastalıklar erkenden tespit edilebilir. Bu sayede kalp hastalığı riskimizi azaltabiliriz. Aile hikayesi önemlidir. Erken yaşta kalp hastası olan bir kardeş veya anne baba varlığı, bizim de risk taşıdığımızı gösterir. İleri yaşlarda horlama ile uyku apnesi önemlidir ve kalp hastalığına sebep olabilir. Eşinize horlayıp horlamadığınızı sorun, gerekirse tedavi olun. Orta yaşları geçmişseniz, kalp krizi belirtilerinin ne olduğunu mutlaka öğrenin. Tabii ki her yaşta bu bilgilerin öğrenilmesi gerekir, ancak ileri yaşlarda bu bir zorunluluktur."
Kalp sağlığını korumada spor ve egzersizin de önemli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Özdemir, haftada en az 2,5 saat orta derecede aerobik ve fiziksel aktivite yapılması gerektiğini de sözlerine ekledi. AA
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
1 Mayıs 2016 Pazar
Gözdeki sarı nokta körlüğe yol açabilir
İzmir Üniversitesi Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mucize Yararcan, merkezi görmeden sorumlu bir retina hastalığı olan sarı noktanın (makula dejenerasyonu) yaşamı olumsuz etkilediğini belirterek “Sarı nokta, görmeyi sağlayan hücrelerin bulunduğu retinanın okuma gibi ayrıntılı görmeyi sağlayan bölgesidir.
Genellikle 60 yaş üstü kişilerde yıpranma ve bozulma olması sonucu görme azalmasına ve körlüğe neden olur. Gözün arka kısmında bulunan ve merkezi görmeyi sağlayan bölge olan sarı noktayı korumak, görme yetisinin kaybedilmemesi açısından büyük önem taşır. Bu hastalığa sahip kişiler baktığı noktanın ortasını iyi göremez.
Okuma zorlaşır, çizgiler kırık ve eğri görülür, renkler soluklaşır. Kısa sürede mutlaka göz hekimine danışmalıdır” dedi.
“YAŞ TİPİ HIZLI İLERLİYOR”
Hastalığın kuru ve yaş tip olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Yararcan, “Yaşa bağlı sarı nokta hastalığının kuru ve yaş olmak üzere iki formu vardır. Kuru tip daha yavaş ilerler.
Görme kaybı daha uzun sürede oluşur. Yaş tipte ise ani ve hızlı görme kaybı yaşatmaktadır.
Yıpranan ve bozulan makula hücrelerinin altında gelişen yeni damar oluşumları, makula ve retinaya sıvı sızıntısına ve kanamaya yol açar. Tedaviye hemen başlanırsa görme kaybının önüne geçilir. Göz içine yapılan ilaç enjeksiyonu ile tedavi edilir” diye konuştu.
“GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ KULLANIN”
Havaların ısınmasının göz sağlığı açısından olumsuz etkileri olduğunu ifade eden Yararcan, şunları söyledi:
“Gözümüzün zarar görmemesi için kaliteli güneş gözlüğü kullanmalıyız.
Güneşe direkt olarak bakmamalıyız. Sigara içmemeli, ıspanak, brokoli ve koyu renkli sebze ve meyve tüketmeliyiz. Bunlara dikkat etmemiz göz sağlığımız açısından önemlidir.”
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
"Kızartma" hastalıklara davetiye çıkarıyor
Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Sağlık Yüksekokulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim görevlisi Esma Aksoy Kendilci, fazla yağ tüketiminin kanser riskini artırarak birçok hastalığı tetiklediğini söyledi.
Kendilci, kızartmanın en çok kullanılan pişirme yöntemlerinden biri olduğunu belirterek, "Fazla yağ tüketimi, kalp hastalıkları, kanser, diyabet, hipertansiyon gibi hastalıkların riskini artırmaktadır" dedi. Kızartılmış yiyeceklerin yüksek oranda yağ içerdiğini vurgulayan Kendilci, aynı zamanda bunun mide krampları, reflü, mide yanması ve hazımsızlığa da yol açtığının altını çizdi.
Kendilci, kızartma yerine ızgarada, fırında, haşlayarak veya buğulayarak pişirilmiş yiyeceklerin tercih edilmesi gerektiğini aktardı.
"Kızartma yağlarını fazla kullanmayın"
Kızartma sırasında yağların yapısında bir takım değişiklikler meydana geldiğini belirten Kendilci, "Kızartma yağlarının tekrar tekrar kullanılması, kanserojen madde oluşumunu arttırır. Bu nedenle kızartmaya beslenmemizde çok fazla yer vermemeliyiz ve kızartma yağlarını 3 defadan fazla kullanmamalıyız" ifadelerini kullandı.
Kendilci, kızartma işleminin, sıcaklık derecesinin kontrol edilebileceği ve yağın homojen olarak ısıtılabileceği fritöz gibi ekipmanlarda yapılmasını tavsiye etti. Kızartmalık yağın ısısının 150-170 derece arası bir ısıya ayarlanması gerektiğini söyleyen Kendilci, ısının 180 derecenin üzerine çıkarılmasının doğru olmadığını kaydetti.
Yemeklerde trans yağ oranı düşük, uygun kızartmalık katı veya sıvı yağın tercih edilmesi gerektiğini belirten Kendilci, "Gıdalara fritözün üzerinde tuz veya baharat dökülmemelidir. Her kızartmadan sonra yağın filtre edilmesi (süzülmesi), kızartma esnasında kızartılan gıdanın yağ emmesinden dolayı meydana gelen kaybın, yağın yeniden kullanımından önce biraz yeni yağ ekleyerek gençleştirme yöntemiyle yağdaki zararlı bileşik olan polar maddelerin miktarının aşağıya çekilmesi mümkündür" ifadelerini kullandı.
Kızartma yağlarının lavaboya dökülmesi gerektiğini vurgulayan Kendilci, atık kızartma yağlarının ev ve ya iş yerlerinde uygun kaplarda biriktirilip geri dönüşüme verilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. AA
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Gözdeki sarı nokta körlüğe yol açabilir
İzmir Üniversitesi Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mucize Yararcan, merkezi görmeden sorumlu bir retina hastalığı olan sarı noktanın (makula dejenerasyonu) yaşamı olumsuz etkilediğini belirterek “Sarı nokta, görmeyi sağlayan hücrelerin bulunduğu retinanın okuma gibi ayrıntılı görmeyi sağlayan bölgesidir.
Genellikle 60 yaş üstü kişilerde yıpranma ve bozulma olması sonucu görme azalmasına ve körlüğe neden olur. Gözün arka kısmında bulunan ve merkezi görmeyi sağlayan bölge olan sarı noktayı korumak, görme yetisinin kaybedilmemesi açısından büyük önem taşır. Bu hastalığa sahip kişiler baktığı noktanın ortasını iyi göremez.
Okuma zorlaşır, çizgiler kırık ve eğri görülür, renkler soluklaşır. Kısa sürede mutlaka göz hekimine danışmalıdır” dedi.
“YAŞ TİPİ HIZLI İLERLİYOR”
Hastalığın kuru ve yaş tip olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Yararcan, “Yaşa bağlı sarı nokta hastalığının kuru ve yaş olmak üzere iki formu vardır. Kuru tip daha yavaş ilerler.
Görme kaybı daha uzun sürede oluşur. Yaş tipte ise ani ve hızlı görme kaybı yaşatmaktadır.
Yıpranan ve bozulan makula hücrelerinin altında gelişen yeni damar oluşumları, makula ve retinaya sıvı sızıntısına ve kanamaya yol açar. Tedaviye hemen başlanırsa görme kaybının önüne geçilir. Göz içine yapılan ilaç enjeksiyonu ile tedavi edilir” diye konuştu.
“GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ KULLANIN”
Havaların ısınmasının göz sağlığı açısından olumsuz etkileri olduğunu ifade eden Yararcan, şunları söyledi:
“Gözümüzün zarar görmemesi için kaliteli güneş gözlüğü kullanmalıyız.
Güneşe direkt olarak bakmamalıyız. Sigara içmemeli, ıspanak, brokoli ve koyu renkli sebze ve meyve tüketmeliyiz. Bunlara dikkat etmemiz göz sağlığımız açısından önemlidir.”
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari
Kilo verme vakti geldi
Şifalı Bitki Bilgileri BitkilerleDeva.com
Saglik Portalım, sifa market, Saglik Videolari